Sosyal Medya Mahkemelerinde Hakkaniyet
Sosyal ilişkiler insanlığın başlangıcından beri mevcut olan ve insan doğasının temelini teşkil eden bir husustur. İnsanlar daima birbirleriyle iletişim kurma, bilgi alışverişinde bulunma ihtiyacı hissetmiş ve tarihi süreç içerisinde de çeşitli vasıtalarla bu içgüdüsel eylemi gerçekleştirmeyi sürdürmüşlerdir. Günümüzde hızla gelişen teknolojiyle birlikte yepyeni iletişim araçları ortaya çıkmıştır. Bizlere 21. yüzyılın armağanı olan sosyal medya da bu değişimden nasibini alarak geçtiğimiz 10 yıl içerisinde ana akım medya konumuna gelmiştir. Eldeki verilere göre 2010 yılında 970 milyon civarında olan sosyal medya kullanıcı sayısı, 2021 yılında 3 milyarı geçmiştir. Bu da neredeyse her iki kişiden birinin sosyal medya kullanıcısı olduğu bir dünyada yaşadığımız anlamına gelmektedir. Bu kadar büyük bir kullanıcı ve bilgi potansiyeline sahip bir platformun etkisi de haliyle büyük ve öngörülemez olmaktadır. Zira sosyal medyayı bireyler meydana getiriyor olsa da, sosyal medya da bireyleri bir araya getirmeye aracılık ediyor ve bu da kitleselleşmenin önünü açıyor.
Sosyal Medya ve Kitleselleşme
Sosyal medya platformları vasıtasıyla bir araya gelen bireylerin oluşturduğu kitlelerin eylemlerini incelemeden önce, kitlelerin özelliklerine değinmekte fayda vardır.
Esasında kitlelerin üç temel özelliği vardır. Buna göre kitleler, illüzyona yatkın, özgünlükten uzak ve saldırgan tutumlar sergilerler. Aklın söylemleri, analitik düşünce tarzı gibi eylemlerden ziyade basit kelime formülleri üzerine inşa edilmiş sloganlar kitleleri kontrol etmek açısından daha belirleyicidir. Bireyler genelde, kitlesel söylemleri sorgulama ihtiyacından uzaktırlar zira kişi, bir grup tarafından kabul edilme, onaylanma kaygısı taşır. Freud’a göre muhakeme gücü zayıflayan kitleler, olguları basit ve bütün olarak kavramaktan hoşlanır. Bu olguların içerdiği zenginlikleri ya da detaylar arasındaki farkları görmek istemezler. Kitleler için ara durumlar yoktur. Onlar gerçeği ya bütün olarak reddederler ya da bütün olarak kabul ederler. Yani kitleler için gerçek olandan ziyade, kendi istekleri daha ön plandadır. Görüldüğü üzere, kitleler bakımından bir kontrol noksanlığından söz edebiliriz.
Yargılamanın Hakkaniyetine Yönelik Olumsuz Etkiler
Sosyal medyanın gelişimi hasebiyle kitleselleşme artmış ve daha kolay bir hale gelmiştir. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar belirli bir konu için çok daha rahat bir şekilde toplanıp hareket edebilmekte, bilgi aktarımında bulunabilmektedir. Sosyal medyanın belki de hem en hayranlık uyandırıcı hem de en riskli yanı ise sıradan bir kişinin tek bir eylemiyle kitleleri harekete geçirebilme potansiyelinin varlığıdır. Özellikle hak arama bakımından sesini dışarıda duyuramayan insanlar sosyal medya kampanyaları sayesinde seslerini duyurabilmekte, kamuoyunun takibiyle de adalet olması gerektiği gibi tecelli etmektedir.
Sosyal Medya Mahkemeleri ve Hukuki Bakış Açısı Eksikliği
Ülkemizde her gün sosyal medyada yeni bir hak arayışı kampanyasına tanık olmakta, her gün birilerinin tutuklanmasını ya da serbest bırakılmasını, görevden alınmasını, hakkında soruşturma başlatılmasını isteyen etiketler görmekteyiz. Peki sosyal medya platformları hak arama mercii midir? Bağımsız mahkemeler varken son dönemde sosyal medya mahkemelerinin kurulmasının altında yatan sebep nedir? Sosyal medyadaki adalet arayışının temel sebebi olarak yargıya olan güvenin düşüklüğünden söz etmek mümkündür. Keza Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın açıkladığı veriye göre Türk halkının yargıya güven endeksi %38 oranındadır. Hal böyle olunca de facto adalet, de jure hukukun ikamesi şeklinde görülmeye başlanmıştır. Bu durumun ise hukuk devleti bakımından telafisi mümkün olmayan sonuçları beraberinde getireceğine şüphe yoktur.
Öncelikle günlük hayattaki yorum ile hukuki yorum farklı kavramlardır. Günlük hayatta, habercilikte, siyasette yahut sosyal medyadaki yorumlar sübjektif bir içeriğe sahiptir. Oysa hukuktaki yorum mümkün olduğunca en objektif açıdan ve en objektif yöntemlerle, kişisel tercih ve düşüncelerden mümkün olduğunca uzak bir şekilde yapılmak zorundadır. Ancak sosyal medyada bir araya gelen bilinçsiz kitleler, bir suçu yahut fiili isnatta bulundukları kişilere karşı herhangi bir yargılama sonucunu dahi beklemeksizin ilkel yaşam tecrübelerine dayalı bir yorumla delil değerlendirmesi yapmakta, sözde şüpheliler ise bu vasıtayla aşağılanmakta ve sosyal bir ikrara zorlanmaktadırlar. Ayrıca bu tarz süreçlerde, sosyal medya kanallarından çok fazla bilge, belge, doküman, görsel içerik paylaşılmaktadır. Bu şekilde çok büyük bir bilgi kirliliği meydana gelmekle beraber TCK’nın 285. maddesinde düzenlenen soruşturmanın gizliliği kuralı da ihlal edilmektedir. Sosyal medya mahkemelerinde şüpheli sıfatına sahip olan kişiler hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü varmışçasına, lekeleyici ve aşağılayıcı ifadeler kullanılmakta, böylelikle kişinin masumiyet karinesi altında yargılanma hakkı ihlal edilmekte ve kişiler linç kültürüne sürüklenmektedirler. Akabinde, yargılama hukukunun temel ilkelerinden biri olan silahların eşitliği ilkesinin de bu yolla ihlal edildiğini dile getirmek mümkündür.
Yargıç ve Sosyal Medya
Yargı camiası da sosyal medyadaki bu eylemlerden dolaylı olarak etkilenmektedir. Elbette ki yargı mensupları sosyal medyada oluşan algılarla hareket etmemeli ve tarafsız kalabilmelidir. Ancak hukuk sistemimiz her ne kadar yargıçlara “nsanüstü bir statü atfetse de, neticede bu yargılamaları yapan kişiler de birer insandır, dolayısıyla oluşan sosyal baskıyı göz ardı edemezler. Zira oluşan bu kitlesel baskı sebebiyle kendisinin doğrudan veya dolaylı olarak etkilenme ihtimali vardır. Sosyal medya kampanyalarının, yargılamaya zarar vermek üzere sızdığı bir diğer nokta da budur.
Aktivizm’den Slacktivizm’e
Aslında iyi niyetle başlayan hak arama aktivizmi, kitlelerin tembelliği, somut olaya ilişkin ufacık bir araştırmaya dahi gereksinim hissetmemeleri, diğerlerinin yorumlarını hemen kabullenmeleri yahut belirli kaynakların manipülatif yönlendirmeleri hasebiyle bir slacktivimze (İngilizce tembel anlamına gelen slacker kelimesinden türeyen bir kavram) dönüşmektedir. Slactivizm kavramının temelinde yatan olgu ise; insan beyninin sahip olduğu bilişsel tembelliktir.
Bilişsel tembellik, insan beyninin sofistike düşünce yönteminden uzak olmasıyla alakalıdır. Yani karşınıza çıkan iki farklı seçenekte, beyin hangisi için daha az efor sarf edecekse onu tercih etmektedir. Kişi kendisini sıkı bir şekilde inandırdığı bir durumda; örneğin ortada kesinleşmiş herhangi bir yargı kararının olmadığı bir sosyal medya kampanyasıyla birinin suçlu ilan edildiği vaziyette; sosyal medyadan edindiği -kesinliği sabit olmayan- bilgi ve belgelerle kendisini o şahsın suçluluğuna inandırdığı anda o durum özelinde bir bilişsel tembellik durumu söz konusu olacaktır. Ardından kişi, bu inancını sorgulayan bir testle karşılaştığında; mesela söz konusu şahsın suçluluğunun tersi yönde bir durum önüne geldiğinde iki ihtimal oluşacaktır. Ya yanılabileceğinin farkına varacak ve fikrini yeniden düşünüp yapılandıracaktır ya da insanların genelde yaptığı şekliyle kendini bu gerçeğin varlığına kör edecek ve bulunduğu konumu kuvvetle muhafaza etmeye çalışacaktır. Sırf enerjiden tasarruf etmek için başkalarının bir olay ile ilgili yorumunu hemen kabullenme ve görünenin arkasındaki şeyleri (örneğin yayınlanan bir videonun öncesini düşünmeme vs.) düşünmeden kaçınma eğilimi de bu şekilde ortaya çıkacaktır. Elbette ki bunun sonucu olarak da hak arama aktivizmi bir slacktivizme, bu da bir sosyal linçe dönüşebilecektir. Kitleler adil bir yargılama beklerken, kendileri klavye üzerinden tek bir tuş ile yukarıda bahsedilen şekillerde bilinçsizce yorumlarda ve taleplerde bulunarak yargılamaya zarara vermektedirler.
Adil olmak sadece yargının işi değildir. Bilgiyle sınırlı ölçüde tavır almak da bireyden beklenen ahlaki bir ödevdir.
Sonuç Olarak
Gelişen teknoloji ve toplum yapısının dinamizminin de etkisi ile ortaya büyük ölçekli sosyo-legal sorunların çıktığı ve önümüzdeki süreçte de çıkacağı açıktır. Sosyal medyanın ortaya çıkması herkese söz hakkı, bir ifade özgürlüğü ortamı sağlamıştır. Nitekim bunun hukuk dünyasına yönelik pek çok olumlu getirisini de göz ardı etmek mümkün değildir. Fakat terazinin diğer kefesinde ise linç kültürünün ağır bastığını söylemek yerinde olacaktır. Sosyal kutuplaşmaların iyice arttığı günümüzde de, olayla hiçbir malûmatı olmayan kişiler bile linçin kaydığı politik taban sebebiyle kendine cephe seçerek karşı tarafa, olay hakkındaki sınırlı bilgilerine rağmen saldırmaya başlamıştır. Fakat bu sonu olmayan bir yol olup birtakım tedbirler alınmasını zorunlu kılmaktadır. Zira klavyeleri başında oturup dosya içeriklerine dahi bakılmadan sloganik yaklaşımlarla kitlelerin kontrol edilmesi, yönlendirilmesi suretiyle kimsenin ideolojisine, inancına, ahlaki değerlerine, algısına yahut rahatlamasına göre karar verilemez. Keza yargı böyle işlemez.
Bu yazılarımız da ilginizi çekebilir:
- Hukuk Eğitiminde Hukuk Felsefesinin Önemi
- Kişisel Yazışmaların Sosyal Medya Yoluyla İfşası
- Toplumsal Tepkinin Tutuklama Kararına Etkisi
Bu makaleye şu şekilde atıf yapılması önerilir:
M. Çağrı Kavgacı (2021) Sosyal Medya Mahkemelerinde Hakkaniyet, hukukcukafasi.com/sosyal-medya-mahkemelerinde-hakkaniyet, (Erişim Tarihi: …).
AKSÖZ, Canan (2019) SOSYAL MEDYADA NARSİSİZM VE LİNÇ KÜLTÜRÜ
Centel, Nur & Zafer, Hamide (2019) Ceza Muhakemesi Hukuku, 16. Baskı, İstanbul, Beta.
https://knowledge4policy.ec.europa.eu/sites/default/files/governance-social-media-use2018.jpg(s.e.t: 05/03/2021)
https://t24.com.tr/haber/cumhurbaskani-yardimci-oktay-halkin-yargiya-olan-guveni-yuzde-38,831549(s.e.t: 05/03/2021)
https://tr.sainte-anastasie.org/articles/neurociencias/pensamiento-reversible-la-lucha-contra-la-pereza-cognitiva.html (s.e.t: 06/03/2021)
https://www.amerikaninsesi.com/a/sosyal-medyadaki-adalet-arayisi-ne-kadar-adil/5596292.html(s.e.t: 04/03/2021)
https://www.indyturk.com/node/56546/haber/sosyal-medya-yarg%C4%B1da-belirleyici-hale-geliyor-lin%C3%A7-mi-g%C3%BC%C3%A7-m%C3%BC(s.e.t: 05/03/2021)
Kaya, Emir (2020) Sosyal Medya Mahkemeleri ve Türk yargısı (https://fikirturu.com/toplum/sosyal-medya-mahkemeleri-ve-turk-yargisi/) (s.e.t: 04/03/2021)
Özekes, Muhammet (2017) Temel Hukuk Bilgisi, 8. Baskı, Yetkin.
ŞEN, Mahmut (2014) HAKİMİN TARAFSIZLIĞININ SOSYAL MEDYA ORTAMINDA KORUNMASI SORUNU
M. Çağrı Kavgacı
M. Çağrı Kavgacı (Tümünü gör)
- Sosyal Medya Mahkemelerinde Hakkaniyet - 10 Mart 2021
- Ceza Yargılamasına Hakim İlkeler Işığında SEGBİS - 30 Eylül 2020
- Çoklu Baro Sistemi ve Avukatlık Kanunu Taslağında Öngörülen Yenilikler - 26 Haziran 2020
1 Yorum
[…] Sosyal Medya Mahkemelerinde Hakkaniyet […]