Sünnetin Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi

çocuğun sünneti hukuki midir

Sünnet Hukuka Uygun Bir Tıbbi Müdahale midir?

Antik Mısırdan, ilk Museviler’e oradan da günümüze değin ulaşmış binlerce yıldır yapılan bir işlem olan sünnet, dünyanın en eski tıbbi geleneklerinden biridir. Günümüzde ise tıbbi, dini veya kültürel nedenlerle sünnet işlemi yapılıyor. Yahudilik ve İslam’da bir gereklilik görülen sünnet, aynı zamanda sağlıklı bir işlem olduğu da savunularak aileleri tarafından çocuklarına yaptırılıyor. Ancak kimi tıbbi çevrelerce iddia edildiği üzere sünnetin sağlıklı olmadığı, aksine çocuk için oldukça zararlı bir tıbbi müdahale olduğuna dair çalışmalar da vardır.

Bu denli karşıt görüşün bulunduğu tıbbi durumda hukukun, sünnete karşı bakış açısı nasıl olmalıdır? Küçük çocuğun menfaatleri en üst seviyede tutulurken sünnet için nasıl bir hukuki fikir yapısı olmalıdır?

Bu yazımızda Türk sosyolojik yapısında önemli bir yeri olan sünneti enine boyuna incelemekte fayda görüyoruz.

Sünnet Nedir?

Sünnet penisin ucunda, idrar çıkış deliğini kapatan ve o bölgede kapalı boşluk oluşturan cilt katlantısının (prepisyum) kesilerek alınmasıdır. Çok eski tarihlerden bu yana farklı toplumlarda geleneklerin gereği olarak veya bazı dinlerde ön şart olarak uygulanmaktadır.

Sünnet hem erkekte hem de kadında yapılabilen bir tıbbi işlemdir. Ancak erkeğe yapılan sünnet daha yaygındır. Zaten kız çocuklarının sünneti hukuka uygun bulunmamakta ve bu nedenle uluslararası me­tinlerde de kız çocukların sünnetinin önlenmesi konusunda taraf devletlere çeşitli yükümlülükler getirilmektedir. Örneğin Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin (İstan­bul Sözleşmesi) 38. maddesinde taraf devletlere kadın sünnetinin aynı maddede sayılan şekillerinin suç sayılmasını sağlamak üzere gereken yasal veya diğer tedbir­leri alma yükümlülüğü getirilmiştir. Bu sayede uluslararası hukuk tarafından kız çocuklarının sünnetinin herhangi bir kabul edilebilirliği gözetilmemiştir.

Erkek sünnetine dönüldüğünde ise yapılan sünnet işlemlerinin daha çok dini sebeplere dayanılarak yapıldığı, burada bahsi geçen dini kesimleri incelediğimizde ise karşımıza Musevi ve Müslüman cemaatlerin çıktığı görülmektedir. Bu dinlerin mensupları, sünnete dini bir bakış açısıyla yaklaşıp akabinde de sağlıklı bir tıbbi müdahale ve yerine getirilmesi gerekli olan bir dini vecibe olarak bakmaktadırlar. Musevilik inancında Yaratılış kitabına göre tanrı İbrahim’e kendisini ve erkek çocuğunu sünnet etmesini emretmiştir. Tevrat’ta tanrının İbrahim’e “Aranızdaki her erkek sünnet olmalıdır ve bu benimle sizin aranızda anlaşma olarak kabul edilmelidir, aranızda 8 günlük olanların hepsi nesiller boyunca sünnet edilmelidir” şeklinde emrettiği yazmaktadır. İslamiyet inancında ise sünnet işlemi peygamberin sözleri ve davranışları ile belirlenen bir kavram olan “sünnet” üzerine kurulmuştur. Sünnet için Hz. Muhammed’in “Erkekler için kanun, kadınlar için ise onurun korunması” şeklinde vurgu yaptığı belirtilmiştir. İslamiyet’te belirli bir sünnet yaşı yoktur, ama genellikle erkek çocukları 7 yaşına geldiğinde uygulanır. İslam’da sünnet kesin bir emir olmamakla birlikte, Müslümanlar arasında büyük simgesel önemi olan bir gelenek olarak ele alınmaktadır. Uygulamada ise hemen her Müslüman çocuk yaşta sünnet olmaktadır. Museviler sünnet olma nedenleri için özellikle tanrının emirlerini belirtirken, Müslümanlar kozmetik, hijyenik ve tıbbi nedenleri de ön plana çıkarırlar. (Dekkers ve ark. 2005).

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 2007 de yayınladığı raporuna göre dünya üzerindeki 15 yaş üstü erkeklerin %33’ü sünnetlidir ve bunların da neredeyse %70’ini Müslüman kesim oluşturmaktadır.

Türkiye’de Sünnet Algısı

Dünyanın en eski ve yaygın tıbbi yöntemlerinden biri olan sünnet pek çok sebepten ötürü uygulanmaktadır. Bu sebepleri; dini, kültürel ve tıbbi olmak üzere 3’e ayırmak mümkündür. Türkiye’de tıbbi sebeplerin yanı sıra, özellikle dini ve kültürel nedenlerin sünnetin yaygın bir uygulama olmasındaki rolü yadsınamayacak kadar önemlidir. Örneğin, İstanbul ve Kastamonu illerinde, askerlik muayenesi için üroloji kliniğine başvurmuş genç yetişkin erkeklerin sünnet olma nedenlerinin araştırıldığı bir çalışmada, erkeklerin % 49.5’inin dini bir gereklilik olduğu için, % 28.7’sinin başka insanlar tarafından rencide ve alay edilmekten çekindikleri için, %15.8’inin evlenmek için, % 4’ünün Müslüman olmak için ve %2’sinin de sağlığı neden olarak gösterdikleri için sünnet olduklarını söylemiştir. Bu araştırmadan da görüldüğü üzere, araştırma yapılan grubun yalnızca %2’si sağlığı, sünnette neden olarak göstermektedir. Buradan hareketle genelleme yapılacak olursa; sünnet Türkiye’de sağlıktan ziyade dini bir gereklilik olması, kültürel bir unsuru teşkil etmesi akabinde olası toplumsal baskıdan korkulması sonucu icra edilen bir tıbbi müdahaledir.

İnsanların sünnet konusundaki tıbbi bilinçsizliğinden ve bilgisizliğinden dolayı da kimi tıbbi çevrelerce sünnetin ‘’yıkılması gereken bir tabu’’ olduğu konusunda görüşler ortaya çıkmaktadır. Ancak bu iddialar sünnetin büyük bir kültürel, dini ve geleneksel önem arz ettiği, erkekliğe geçiş için önemli bir aşama olarak kabul edildiği Türk toplumu realitesi ile uyuşmayan görüşlerdir. Türk toplumu incelendiğinde, erkek çocuklara sünnet olmadan önce tören için sünnete özgü kıyafetler alınması, törene katılması istenen kişilerin davetiyeler aracılığıyla çağrılması, sünnet töreni için çocuğa özel bir yatak hazırlanması, sünnet konvoyunun gerçekleştirilmesi, mevlit okutulması, eğlenceler düzenlenmesi ve tüm bu kültürel uygulamalarla birlikte sünnet işleminin yapılması, toplumumuzda sünnete sosyal ve kültürel bir anlam yüklendiğini göstermektedir.

Türk kültüründe sünnet olmak genelde isteğe bağlı gerçekleştiriliyor olsa bile, İstanbul ve Kastamonu illerinde sünnet olmamış 101 genç yetişkin erkek ile çocukluk çağında sünnet olmuş 101 genç yetişkin erkeğin karşılaştırıldığı bir çalışmada sünnetsiz genç yetişkin erkeklerin %80.2’sinin sünnet olmamalarının kendilerinde eziklik, pişmanlık ve eksiklik duyguları ortaya çıkardığını belirtmişlerdir. Bunun aksine, sünnet olmuş bireylerin benlik saygısı ve beden algısı düzeylerinin daha yüksek olduğu görülmüştür.

Tüm bu araştırmaların gösterdiği üzere, Türk toplumunda sünnet sosyal hayatta çok büyük bir kültürel unsuru teşkil etmektedir. Her ne kadar sünnet bir yaptırıma tabii olmayan bir işlemmiş gibi gözükse de, kültürel ve sosyal pozisyonu itibariyle, fark edilmese dahi sünnet olmayan bir kişi için manevi anlamda birtakım ağır yaptırımlara sahiptir.

Dünya Genelinde Sünnet Algısı

Dünyanın pek çok yerinde yapılan sünnet işlemlerinin temel unsurları, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi yine dini, kültürel ve geleneksel unsurlardır. Özellikle Musevi ve Müslüman kitleler özellikle dini sebeplerden ötürü bu tıbbi işlemi gerçekleştirmektedirler.

 Uluslararası literatürde yer alan bir araştırmada, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) çalışmaya katılan 44 ebeveyn, sünnetin hijyen açısından yararlı olması, bebek sünnetinin yetişkin sünnetine göre daha kolay olması, sünnetin tıbbi bir yararının olması, babanın veya abinin daha önce sünnet olmuş olması, uzmanların sünneti tavsiye etmesi, çocuğun diğer erkekler gibi olmasının istenmesi ve dini gerekçeleri sünnet olmanın nedenleri arasında göstermişlerdir.

Sünnet uygulamasının sıklığında 20. yüzyılın 2. Yarısından itibaren dramatik bir düşüş olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nde 1976 yılında erkeklerin % 80’i sünnetliyken, bu oran 1981 yılında % 61’e düşmüştür ve düşmeye devam etmektedir. Bu düşüşün nedeninin, toplumda sünnetin tıbbi faydasının olmadığı ve işlem sonucunda çocukların ağrı ve rahatsızlık hissi yaşadığı algısı oluşmasının olduğu düşünülmektedir. Amerikan Pediatri Akademisi’nin ve diğer tıp çevrelerinin sünneti önermemesi de, ebeveyn ve doktorların sünnet kararlarını etkilemektedir Birleşik Krallık’ta düşüş daha ciddidir. Sünnet olma oranı 1930’larda % 30 iken, 1975’te % 6’ya düşmüştür.

Sünnetin Yararları ve Zararları

Sünnet, İslam ve Yahudilik’de önemli yere sahip bir ritüel olduğu için sünnetin yararları ve zararları ile ilgili literatürde taraflıca pek çok yazı bulunmaktadır. Buna rağmen günümüzde birçok yayın ile kanıtlanmış iki yararından söz edilebilir. Penis başı enfeksiyonlarını (balanitis) engellemesi ve idrar yolu enfeksiyonu (iltihabı) sıklığını azaltması. Bölgenin temizliğinin sağlanması ile bölgeden enfeksiyona neden olacak mikroorganizmaların uzaklaştırılabilmesi temel açıklamadır.

Bir yaşından başlayarak sünnet derisinin penis başının gerisine dek çekilebilmesi ve sünnet derisi ile penis başı arasının temizlenebilmesi beklenir. Bu yaşlardan penis derisinin geriye dek çekilememesi “fimozis” olarak anılır ve tedavi olarak, ülkemiz gibi nüfusunun büyük bölümü dini nedenler ile sünnet olan ülkelerde, sünnet önerilir. Böylelikle bölgenin temizliği sağlanabilir ve çeşitli enfeksiyonlara zemin hazırlaması engellenmiş olur.

Öte yandan sünnetin penis kanseri riskini azalttığı, cinsel yolla bulaşan hastalıkları azalttığı, eşlerde serviks (rahim ağzı) kanseri olasılığını düşürdüğü yönünde de yayınlar yapılmış, ancak bu yayınların bilimsel değerleri çeşitli açılardan sorgulanmıştır.

Örneğin; Dr. Ellen Warner (Department of public medicine, St. Michael’s Hospital, Toronto), 1981’de yayınladığı makalesinde sünnetin yarar ve zararlarından bilimsel bir bakış açısı ile söz etmiş ancak penis kanseri riskini azalttığı ve serviks kanseri olasılığını düşürdüğüyle ilgili görüşlerin ihtilaflı olduğunu açıkça belirtmiş ve bunların tam bir bilimsel dayanağa hala oturtulamamış olduğunu söylemiştir.

2005 yılında 402.908 çocukla yapılan 12 araştırma yapılmış, yapılan araştırmaların sonuçları gözden geçirilmiş ve araştırmacılar tarafından sünnet sonrasında çocukların idrar yolu enfeksiyonu geçirme riskinde anlamlı oranda azalma olduğunu bildirilmiştir.

Moses ve ark. (1998), sünnetin erkekleri HIV enfeksiyonu, penis karsinomu ve cinsel yolla bulaşan ülseratif hastalıklardan koruduğuna dair önemli kanıtlar bulunduğu sonucuna varmışlardır. Sünnetin özellikle HIV, genital kanserler ve cinsel yolla bulaşan hastalıkların sık görüldüğü bölgelerde değerli olduğuna dair giderek artan veriler bulunduğu bildirilmiştir.

 Her ne kadar bilimsel olarak tartışmalı da olsa, sünnetin yararı konusundaki görüşler toplum tarafından benimsenmiş vaziyettedir.

Türkiye’de sünnet uygulamalarının maalesef çok az bir kısmı hastanelerde icra edilmektedir. Sünnet işlemleri genel olarak; evlerde, sağlık merkezlerinde, okullarda, toplu törenlerde vs. yapılmaktadır. Bu tarz yerlerde sünnet işleminin gerçekleştirilmesinin, hijyenik açıdan ne kadar doğru olabileceği tartışmaya müsait bir konudur. Aynı zamanda sünnetçinin kim olduğu da önem arz eden bir başka husustur. Özellikle kırsal kesimlerde deneyimsiz sünnetçilerin yaptığı hatalı müdahaleler oldukça yaygındır.

Gaziantep il merkezinde bulunan ilkokullardaki 1207 erkek öğrenci ve aileleri ile, sünnetle ilgili yapılan bir araştırmada, ailelerin çocuklarını %74.5 gibi oldukça yüksek bir oranda sünnetçiye sünnet ettirmiş olmaları dikkat çekmektedir. Sünnetçiler ise çoğu zaman yeterli eğitim almamış kişilerdir ve çoğunlukla sağlıksız ortamlarda bu işlemi gerçekleştirmektedirler.

 Sünnetin psikolojik etkileri de en az bedensel etkileri kadar önem arz eden bir husustur. Sünnet olunan yaş da psikolojik olarak kişiyi etkileyen bir unsurdur. Uzmanlar 3-7 yaş arası dönemde sünneti çocuğun cinsel gelişiminin psikolojik olarak da hızla geliştiği, çocuğunun cinsiyetini, üreme organını yavaş yavaş tanıdığı bu dönemlerde, cinsel organa yapılacak olası müdahalelerin çocuk üzerinde travmalara neden olabileceğini dile getirmektedirler. Bu sebeplerden ötürü 2 görüş hakimdir, ilki çocuğun yenidoğan döneminde sünnet edilmesinin veya 7-10 yaş döneminde sünnet edilmesinin doğru olduğudur. Prof. Dr. M. Orhan Öztürk de bu görüşleri savunmaktadır. Lakin yenidoğan döneminde yapılan sünnetlerin her ne kadar acısız olduğu söylense dahi American Academy of Pediatrics’ın Sünnet Konusunda Görev Gücü adlı 1989 gözden geçirmesinde, anestezi olmadan sünnet edilen bebeklerin ağrı ve davranış değişiklikleri yaşadıklarını düşündüren fizyolojik tepkiler verdiği kaydedilmiştir. Daha yakın zamanlarda, sünnetli bebeklerin sünnetsiz bebeklere göre sonraki rutin aşılara karşı daha güçlü bir ağrı tepkisi sergilediği bildirilmiştir.

Kanaatimizce ise sünnetin kişiyi ruhen ve bedenen etkileyebilecek en büyük zararı, sünnetin vücut bütünlüğünü bozan ve ileride de geri dönüşü pek mümkün olmayan bir tıbbi müdahale olmasıdır. Kişi ileride bundan rahatsızlık duysa dahi, geri dönüşü pek mümkün olmayacaktır.

Bozuk para ile ödeme sınırı hakkında yazımızı buradan okuyabilirsiniz.

Hukuki Açıdan Tıbbi Bir Müdahale Olarak Sünnet

Hukukumuz açısından sünnete karşı olarak herhangi bir düzenleme mevcut olmamakla beraber, sünnet ve sünnetçilik kanunlarca tanınmış ve izin verilmiştir.  Tababet Ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 3. Maddesinde ‘’Cerrahii sağireye ait ameliyat ile sünneti her tabip yapabilir.’’ cümlesiyle, kanunda belirtilen şartlara sahip kimselerin, sünnet işlemini yapabileceği belirtilmiştir. Yine aynı maddenin devamında;

‘’…Sağlık Bakanlığınca düzenlenecek eğitimi alan kimseler tarafından hekim gözetiminde sünnet ameliyesi yapılmasına Bakanlıkça izin verilebilir.’’ hükmü yer almaktadır. Aynı kanunun 58-59-60-61-62. Maddeleri ‘’Sünnetçiler’’ başlığı ile 4. Fasıl’ın içersinde yer alıyorken 02/01/2014 tarihinde bu fasıl içerisindeki maddeler yürürlükten kaldırılmıştır.

 Gelir Vergisi Kanunu’nun 66. Maddesinde sünnetçilik bir meslek olarak tanımlanmış ve bu işle meşgul kişiler, serbest meslek erbabı kabul edilmişlerdir.

 Tababet Ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 61. Maddesi mülga edilmesinin ardından, bu maddeden Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun’un 1. Maddesi içerisinde ‘’Ruhsatsız ve izinsiz sünnetçilik edenlere sanatlarının icrası sırasında herhangi bir suç işlenmediği takdirde seksenyedimilyon lira idarî para cezası verilir’’ şeklinde bahsedilmiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere, sünnetçilik Türk Hukuku açısından resmi olarak tanınan, ruhsata ve izne tabii bir meslek koludur.  

Ancak madalyonun öbür yüzüne bakmak gerekirse; Hasta Hakları Yönetmeliği md.12’ye göre ‘’Teşhis, tedavi veya korunma maksadı olmaksızın, ölüme veya hayati tehlikeye yol açabilecek veya vücut bütünlüğünü ihlal edebilecek veya akli veya bedeni mukavemeti azaltabilecek hiçbir şey yapılamaz ve talep de edilemez.’’ Kanun metinlerinden anlaşıldığı üzere -sünnet olacak kişinin vücut bütünlüğü ihlal edilmekte midir?- sorunu karşımıza çıkmaktadır. Aynı yönetmeliğin 24. Maddesinde ‘’Tıbbi müdahalelerde hastanın rızası gerekir. Hasta küçük veya mahcur ise velisinden veya vasisinden izin alınır.’’denilirken, 22.Madde de ise ‘’Kanunda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kimse, rızası olmaksızın ve verdiği rızaya uygun olmayan bir şekilde tıbbi ameliyeye tabi tutulamaz.’’ hükmü yer almaktadır.

Peki müdahaleye çocuk tarafından rıza verilmemiş ise yine de velilerin isteği doğrultusunda müdahale yapılabilir mi?

Bu soruya en uygun cevabın ise 24. Madde de yer aldığı gözükmektedir. Md.24:”Kanuni temsilcinin muvafakatinin gerektiği ve yeterli olduğu hallerde dahi, mümkün olduğu ölçüde küçük veya mahcur olan hastanın dinlenmesi suretiyle tıbbi müdahaleye iştiraki sağlanır.’’, madde 24’e göre yönetmelik, velinin onayının gerektiği yerlerde dahi, küçüğün de dinlenmesi suretiyle müdahalenin yapılabileceğini söylerken, sünnetin velinin onayıyla yapılıp yapılamayacağı dahi ihtilaflıdır.

Yönetmelikte de anlatıldığı üzere, çocuğun beyanı önemli bir unsur teşkil etmektedir. Peki beyanını belirtemeyecek kadar küçük olan ve sünnette de yoğun olarak tercih edildiği dönem olan yenidoğan dönemindeki küçüklerin durumu nasıl olmalıdır?

Ülkemizde yürürlükte olan,  İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi Madde 20’ye göre: ‘’…muvafakat verme yeteneği bulunmayan bir kimseden organ veya doku alınamaz.’’ Bu durumda yenidoğanlarda yapılan sünnetin, hukuka aykırılığından bahsetmek mümkün olabilmektedir.

Erkek çocukların sünneti konusunda, bazı hallerde tıbbi zorunluluklar sünneti gerektirmektedir. Tıbbi zorunluluk nedeniyle gerçekleştirilen erkek çocuk sünnetlerinin hukuka uygun olduğu tartışmasız kabul edilmektedir. Çünkü burada yapılması zaruri bir tıbbi müdahale söz konusudur. Hasta Hakları Yönetmeliği 12. maddesinde Tıbbi Gereklilikler Dışında Müdahale Yasağı’nı koymuştur. Buradan hareketle, sağlık için zorunlu bir nitelik taşımayan sünnet işlemlerinin bu yasağın kapsamına girip giremeyeceği, hukuk ve tıp camiası tarafından tartışılmaya değer bir konudur.

Yine, belli ölçülerde ayırt etme gücünü kavramış çocuğun sünneti konusundaki soruna dönülecek olursa;  Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin ilgili maddeleri incelenmelidir. Madde 12/1’de ‘’Taraf Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun, kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek suretiyle tanırlar.’’ olarak belirtilmiştir. Bahsi geçen maddeye göre, çocuğu ilgilendiren her durumda, çocuğun görüşünün alınacağı hüküm altına alınmıştır. Mevcut düzenlemeler sebebi ile sünnet gibi çocuğun vücut bütünlüğünü ilgilendiren bir hususta düşüncesinin alınmaması mümkün değildir.

Bu yaşlardaki bir çocuğun vereceği beyan realiteye ne kadar uygundur veya hukuk düzenince ne ölçüde kabul görmelidir?

Uygulamaya bakıldığında velayet davalarında 7 yaş üzeri çocuklar gerekli görüldüğü takdirde mahkeme tarafından dinlenilmektedir. Yani hukuk düzenince, bu çocukların beyan verebileceği kabul edilmekte ve pratikte de uygulanmaktadır.

Çocuk Hakları Sözleşmesi madde 24/3:’’Taraf Devletler, çocukların sağlığı için zararlı geleneksel uygulamalarının kaldırılması amacıyla uygun ve etkili her türlü önlemi alırlar.’’ şeklinde bir hükme sahiptir. Bu madde esas alındığında ise durum daha da ilginç bir hal almaktadır. Çocukların sağlığı için zararlı geleneksel uygulamalara sünnet girer mi? Sünnet geleneksel uygulama ise, sağlığa zararlı mıdır? Bu durum, tıp bilimi tarafından net bir cevap bekleyen, tartışmalı vaziyetteki sünnetin yarar-zarar dengesinden çıkarılacak kesin sonuçlara bağlıdır. Eğer ki sünnetin geleneksel ve sağlığa aykırı bir uygulama olduğu tıp bilimince ihtilafa yer bırakmaksızın kanıtlanır ise sünnet konusunun da hukuki ayağı kapanacak, çocuk rızası olsa dahi sünnet olamayacaktır.

Her ne kadar bizim hukukumuzda sorunlu bir durum olmasa da sünnet, diğer ülkelerin hukuk sistemlerinde aleyhinde kararlar barındıran bir konudur. Özellikle de Avrupa ülkelerinde çok tartışmalı olan sünnet; Almanya Köln Eyalet Mahkemesi 07.05.2012 tarih (151 Ns 169/11) dosya sayılı Kararı ile konuya değinmiş ve ebeveyninin rızası ile 4 yaşındaki bir çocuğun tıp biliminin gereklerine uygun bir şekilde sünnet edilmesinin Alman Ceza Kanunu’nun 223/1. maddesinde düzenlenen kasten yaralama suçunu oluşturacağını kabul etmiştir.

 Karara konu olay ve yargılama aşamaları şöyle gelişmiştir:

“Şüpheli 04.11.2010 tarihinde Köln S.. caddesindeki muayenehanesinde, olay anında 4 yaşında olan K1’i, lokal anestezi ile, ebeveyninin isteği üzerine, herhangi bir tıbbi endikasyon olmamasına rağmen bir neşter ile sünnet etmiştir. Çocuğun yarasına dört dikiş atmış ve aynı günün akşamı çocuğu evinde ziyaret etmiştir. Çocuğun kanamasının başlaması üzerine, 06.11.2010 tarihinde çocuk annesi tarafından Köln Üniversitesi Hastanesinin Çocuk Acili kliniğine getirilmiş ve kanama durdurulmuştur. Köln Savcılığı 04.11.2010 tarihinde, şüpheli hakkında, kişiye karşı tehlikeli araçla bedensel kötü muamele yapmak ve sağlığına zarar vermek suretiyle Alman CK’nun 223/1. ve 224/1-2. bentlerini ihlal ettiği isnadında bulunmuştur.’’ Ancak Köln Sulh Ceza Mahkemesi, sünnet işlemini çocuğun yararına bularak şüphelinin beraatine karar vermiştir. Bu karara karşı Köln Savcılığı, ebeveynin rızasının sünneti hukuka uygun bir hale getiremeyeceği gerekçesiyle istinaf yoluna başvurmuştur. Uzun bir hukuki sürecin ardından, mahkemenin 07.05.2012 tarihinde verdiği kararla, mümeyyiz olmayan erkek çocukların tıbbi zorunluluk bulunmaksızın sırf dinsel gerekçelerle ebeveynlerinin isteği üzerine sünnet edilmesinin hukuka uygun olup olmadığı, cezalandırılabilir olup olmadığı tartışılmıştır. Sonuçta hukuka uygun olmadığı, eylemin kasten yaralama suçunu oluşturacağı kabul edilmiştir. Verilen karar Almanya’daki Yahudi ve Müslüman cemaatlerce şiddetli bir şekilde protesto edilmiş akabinde 10.10.2012 tarihli Federal Alman Hükümeti Başkanlığı, Federal Meclise 05.11.2012 tarihli bir tasarı sunmuştur. Tasarıda rıza gösterme ehliyeti olmayan çocuğun ebeveyninin rızası ile tıbbi kurallar çerçevesinde sünnet edilmesinin hukuka uygun olduğu dolayısıyla cezalandırılamayacağı amaçlanmıştır. Bu Kanun tasarısı 20.12.2012’de kanunlaşarak, 27.12.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

 Mahkeme sünneti gerçekleştiren hekim ve sünnete rıza gösteren ebeveynin cezalandırılamayacağını kabul etmişse de, eylemin suç olduğu sonucuna varmıştır. Kararda sünnet eylemini hukuka uygun hale getiren bir sebebin bulunmadığı tespitinde bulunulmuştur.

Gerçekten Alman öğretisinde sünnetin, çocuğu belli hastalıklardan koruduğu, hijyenik açıdan faydalı olduğunun sabit olmadığı, bu nedenlerle de hukuk düzeninin sünnete izin vermediği belirtilmektedir.

 Yine 17. 11. 2004 tarihinde benzer şekilde, Almanya’nın Wuppertal kentinde yaşayan ve sünnetçilik yapan Şaban G. isimli Türk kökenli vatandaş Düsseldorf Sulh Mahkemesi kararınca, kasten yaralama suçundan 2100 Euro para cezası ile cezalandırılmış ancak şüpheli karara itiraz ederek, temyize gitmişti. Lakin ceza kararı Düsseldorf Eyalet Mahkemesi tarafından da onanmıştır.

Değerlendirme ve Sonuç

Hukuki açıdan pek çok farklı şekilde değerlendirip, irdeleyebileceğimiz bu konu, aslında net bir cevaba kavuşabilmek için tıp biliminden gelecek kesin hükümlere muhtaçtır. Sünnetin yarar-zarar dengesinin orijin olarak alındığı bu yazıda ancak elimizdeki kesin olarak doğru kabul edebileceğimiz tıbbi verilerden faydalanarak bir takım sonuçlara varmak mümkün olacaktır.

 Kanaatimizce, yenidoğan döneminde yapılan sünnetin her ne kadar acısız olduğu söylense de, bu yazıda da bahsedildiği üzere anestezi olmadan sünnet edilen bebeklerin ağrı ve davranış değişiklikleri yaşadıklarını düşündüren fizyolojik tepkiler verdiği ve yine bu bebeklerin sonraki süreçlerde yapılan aşılarda vs. diğer bebeklere göre daha şiddetli bir ağrı yaşadığı kaydedilmiştir. Bu tıbbi saptamadan hareketle yenidoğan sünetine karşı daha dikkatli bir tutum sergilenmesi gerekir. Çocuğun cinsel kimliğini yeni yeni keşfetmeye başladığı 3-6 yaş döneminde sünnete, çocukta olası bir psikolojik travma yaratabileceği gerekçesiyle karşı çıkıyor, bu işlem için en uygun zamanın çocuğun da belli ölçülerde rızasının kabul edilebileceği yaş aralığı olan 7-10 yaş aralığı olması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu süreçte çocuk psikolojik olarak sünnete hazırlanmalı, teşvik edilmeli ve rızası da alınmalıdır. Eğer ki bu yaş aralığında da çocuk sünneti katii şekilde reddediyor ve ona karşı çok büyük bir korku duyuyorsa, çocuğun psikolojik durumu göz önünde bulundurularak, sünnet işlemi geçici bir süreliğine ertelenmeli sair halde, sünnet olup olmamak ileride kendi kararlarını verebilecek ergin bir birey vasfı kazanacak çocuğun salt kendi iradesine bırakılmalıdır.


  • NUHOĞLU Ayşe; Prof.Dr. Nur Centel’e Armağan, Sünnet Ve Ceza Hukuku, 2013.
  • American Academy of Pediatrics, Report of the task force on circumcision, Pediatrics 1989;84:388–91
  • Gaziantep Bölgesindeki Anne ve Babaların Sünnet ile İlgili Bilgi, Tutum ve Davranışları, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 2003; 46: 114-118
  • YAVUZ,DEMİR,DOĞANGÜN. ; Sünnetin Çocuk Ruh Sağlığı Üzerine Etkisi: Gözden Geçirme Çalışması, Türk Psikiyatri Dergisi 2011
  • Male circumcision Global trends and determinants of prevalence, safety and acceptability,WHO Library Cataloguing-in-Publication Data
  • Moses, Bailey, Ronald. ; Male circumcision: assessment of health benefits and risks, Sex Transm Inf 1998;74:368–373
  • GÜLAÇTI, PEKASLAN, ACAR. ; Üniversite Öğrencilerinin Sünnet Olma Deneyimlerine Dair Otobiyografik Anılarının İçerik Analizi, DTCF Dergisi 56.1 (2016): 355-373
  • Kırımlı, Yüksel. ; “Yetişkin Olmaya İlk Adım ‘Sünnet’.” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji Dergisi 24. (2010): 32.
  • Kalkan, Mehmet ve diğerleri. ; “Yirmi Yaş Sonrası Sünnetsizlerin Benlik Algısı ve Benlik Saygısı Özelliklerinin Çocukluk Çağında Sünnet Olan Erişkinlerle Karşılaştırılması.” Türk Üroloji Dergisi 36.4 (2010): 417.
  • Tiemstra, Jeffrey D. ;”Factors Affecting The Circumcision Decision.” The Journal of the American Board of Family Practice 12.1 (1999):18
  • Prof. Dr. Tanju Aktuğ www.tanju.aktug.web.tr (Erişim Tarihi:04.12.2017)
  • WARNER, STRASHIN. ; Benefits and Risks of Circumcision. CMA JOURNAL/NOVEMBER 1, 1981/VOL. 125
  • Singh-Grewal D, Macdessi J, Craig J. ; (2005) Circumcision for the prevention of urinary tract infection in boys: asystematic review of randomised trials and observational studies. Arch Dis Child, 90, 853-858.
  • Ceylan K, Köseoğlu B, Yüksel Y ve ark. ; (2007) Severe complications of circumcision: an analysis of 48 cases. J Pediatr Urol, 3(1), 32-35
  • Öztürk O; (2004) Kişilik gelişimi. Ruh Sağlığı ve Bozuklukları.10. Basım, Ankara, 75-97.
  • Putzke, Holm; Festschrift für Rolf Dietrich Herzberg, 2008, Tübingen, s.692.
  • http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=7021
  • https://www.medicalpark.com.tr/sunnet-nedir/hg-143
  • http://www.getatportal.saglik.gov.tr/TR,8468/hasta-haklari-yonetmeligi.html
  • https://www.unicef.org/turkey/crc/_cr23d.html
  • http://www.hurriyet.com.tr/almanyada-sunnetcilik-yapan-turke-2100-euro-ceza-5274458
  • http://www.hasta.saglik.gov.tr/TR,4776/insan-haklari-ve-biyotip-sozlesmesi.html
The following two tabs change content below.

M. Çağrı Kavgacı

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi. Hukuk, tarihi politika ve uluslararası ilişkilere ilgili bir Karadenizli.

Benzer yazılar

8 Yorum

  1. İlhami Boğa dedi ki:

    Hukuk toplum içindir sünnetin yaralama hükümlerine tabii tutulması infial yaratır

  2. Elif Gençtürk dedi ki:

    Sağlığa zararlı olduğu açık fakat toplumumuz bunu kabullenmeye hazır değil maalesef. Kabul edilmesi durumunda kişiler hata hükümlerinden yararlanabilir mi sizce? Teşekkürler yazı için

  3. Mehmet dedi ki:

    Oldukça ilgi çekici bir yazı olmuş,

  4. Ertuğrul dedi ki:

    Diyanet İşleri Bakanlığı daha haklarını arayan, yetişkin LGBTİ bireylere tepki gösteriyor, böyle bir hukuk kararı ülkede çok tepki uyandırır, hak olanı tepki görür diye söylememek ise siz hukukçuların takdirine kalmış durumda maalesef………

  1. 14 Mayıs 2020

    […] Bu yazımız da ilginizi çekebilir: Sünnetin Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi […]

  2. 8 Haziran 2020

    […] Sünnetin Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi […]

  3. 31 Ağustos 2020

    […] Sünnetin Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi […]

  4. 7 Ocak 2021

    […] Sünnetin Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi […]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir