Suçu Bildirme Yükümlülüğü

suçu bildirmek, polise ihbar etmek zorunda mıyım?

Türkiye Cumhuriyeti devleti, Anayasası ve kanunları ile kişilerin yaşam, mülkiyet, ifade özgürlüğü gibi temel insanlık gereksinimlerini koruması altına almıştır. Devlet egemenlik gücünden kaynaklanan zor kullanma yetkisini ise temel olarak polis ve jandarma güçlerinden oluşan kolluk gücü ile kullanır. Kolluk gücünün ise devletin gözetime katkısı zaman ve yer ile sınırlıdır. Ülke, vatandaşlarının ihbar, tanıklık, şikayet gibi kurumlarla ihtiyacı bildirmesine muhtaçtır. Bu yazımızda asılsız ihbar, ihbar veya şikayet edildiğinde bilgilerin paylaşılma durumu, ihbar ile kazanılan ödüller, şahitlik yapmanın yükümlülükleri ve tazminatı, suçu bildirmeden acil duruma kişininin kendi müdahelesi gibi konulara değinilecektir.

Ceza Kanununun Amacı

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın başlangıç ilkeleri ve beşinci maddesi göz önüne alındığında; insanların örgütlenerek oluşturduğu devletin amacı, insana kendi şahsiyetini serbestçe geliştirme imkanlarını sağlamaktır. Bu anlayış ve ilkelere uygunluk ile hazırlanan Türk Ceza Kanunu’nun ilk maddesi de kanunun amacını net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir.

Türk Ceza Kanunu m. 1

Aynı maddenin gerekçesinde ‘’…ceza kanunun amacını tanımlayan maddeyle, bireyin sahip bulunduğu hukuki değerler, hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması ön plana çıkarılmıştır. Böylece kanunun özgürlükçü karakteri vurgulanmakta, bunun yanında bireyin; adalet ve güvenliğin sağlandığı bir toplumda yaşama hakkının gereği olarak, kamu düzeni ve güvenliğinin korunması ile suç işlenmesinin önlenmesi, ceza kanunun temel amaçları arasında sayılmaktadır.’’ denilmektedir. Devlet, bu amaçlar doğrultusunda birtakım sorumluluklara sahiptir. Kuşkusuz bunların en başında gelenlerden biri de kamu düzenini sağlamaktır. Anayasa Mahkemesi, devletin temel görevi olan kamu düzeni hakkında ‘’Kişinin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamanın ön koşulu kamu düzeninin tesisidir. Anayasa’da bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin bireyler tarafından sağlıklı bir şekilde kullanılabilmesi, kamu düzeninin tesis edilmiş olmasına bağlıdır. Bir başka ifadeyle kamu düzeninin olmadığı bir ortamda Anayasa ve kanunlarla bireylere tanınan hakların sağlıklı bir şekilde kullanılması mümkün değildir.’’ demektedir.

Kolluk gücü nedir, görevleri nelerdir?

İdare; ‘umumi veya umuma açık yerlerde bireylerin güvenlik, dirlik ve esenlik içinde ve de sağlıklı olarak yaşamalarının sağlanması olarak tanımlanan kamu düzenini tesis etmek için birtakım faaliyetlerde bulunur. Kamu düzenini sağlamak açısından yapılan faaliyetler kolluk kavramı ile ifade edilir.3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun birinci maddesinde devlet içerisinde bu sorumluluğun kimde olduğu ve hangi vasıtalar ile yerine getirileceği açıkça belirtilmiştir.

Memleketin umumi emniyet ve asayiş işlerinden Dahiliye Vekili mesuldür.  Dahiliye Vekili bu işleri, kendi kanunları dairesinde hareket eden Emniyet Umum Müdürlüğü ile Umum Jandarma Komutanlığı ve icabında diğer bütün zabıta teşkilatı vasıtasile ifa ve lüzum halinde Cumhurbaşkanı kararile ordu kuvvetlerinden istifade eder.

Emniyet Teşkilatı Kanunu m. 1

İdare kolluk faaliyetlerini yukarıda sayılan vasıtaları ile belli bir düzen içerisinde gerçekleştirir. Bugün İçişleri Bakanlığı’na bağlı iki ana kolluk unsuru olarak sayabileceğimiz Polis ve Jandarma teşkilatları kamu düzenini sağlamak için görevlerini icra etmektedir. Görev farklarını kısaca dahilde Polis, taşrada Jandarma olarak tanımlayabileceğimiz bu iki teşkilatın her ikisi de adli ve idari kolluk faaliyetlerini yerine getirirler. 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu madde 3 ile 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu birinci maddesi, Jandarma ve Polisin kamu güvenliği açısından görev tanımını açıkça ortaya koymaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Jandarması, emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin korunmasını sağlayan ve diğer kanunların ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin verdiği görevleri yerine getiren silahlı genel kolluk kuvvetidir.

Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu m. 3

Polis, asayişi amme, şahıs, tasarruf emniyetini ve mesken masuniyetini korur. Halkın ırz, can ve malını muhafaza ve ammenin istirahatini temin eder.  Yardım istiyenlerle yardıma muhtaç olan çocuk, alil ve acizlere muavenet eder. Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ve ilgili mevzuatın kendisine verdiği vazifeleri yapar.

Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu m. 1

Polis ve Jandarma bu görevlerini yerine getirirken hem idari kolluk yani önleyici nitelikli faaliyetleri, hem de adli kolluk yani bastırıcı nitelikli faaliyetleri için birtakım çalışmalarda bulunur. Bu noktada 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu madde 11’de ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu Ek Madde 7’nin birinci fıkrasında şöyle denilmektedir.

Mahalli vakalar hakkında malümat istemek ve teknik, muhasebe, levazım ve zat işlerine ait muameleleri idare etmek hususunda, Emniyet Umum Müdürlüğü vilayet emniyet teşkilatile ve vilayet emniyet müdürlüğü vilayet dahilindeki emniyet teşkilatiyle ve kaza emniyet amirliği de kaza dahilindeki emniyet teşkilatile re’sen muhabereye salahiyetlidir.

Emniyet Teşkilatı Kanunu m. 11

Polis, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Anayasa düzenine ve genel güvenliğine dair önleyici ve koruyucu tedbirleri almak, emniyet ve asayişi sağlamak üzere, ülke seviyesinde ve sanal ortamda istihbarat faaliyetlerinde bulunur, bu amaçla bilgi toplar, değerlendirir, yetkili mercilere veya kullanma alanına ulaştırır. Devletin diğer istihbarat kuruluşlarıyla işbirliği yapar.

Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ek m. 7

Şüphesiz ki kolluk unsurlarının bu faaliyetlerini yerine getirirken en çok ihtiyaç duydukları güç bilgidir. Hem olayları önleyebilmek hem ivedilikle müdahale edebilmek hem de sonrasında aydınlatabilmek için doğru bilgiye çabuk ve net ulaşılması gerekir. Bu sebeple kolluk unsurları bilgi sağlayıcı kaynaklar açısından birtakım çalışmalar yapmaktadır. Kamu düzeni için çalışan kolluğun bittabi en önemli bilgi kaynağından biri kamunun kendisidir. Bu sebeple idare, toplumla iş birliği içerisinde kamu düzenini sağlayabileceği çeşitli iletişim kanallarına sahiptir. Bunların en başında acil çağrı merkezleri gelmektedir.

Acil çağrı; 29002 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 112 Acil Çağrı Merkezleri Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği’nde, kamu düzeni ve güvenliği, kişi sağlığı ve güvenliği, toplum sağlığı, su kaynakları ve sulak alanlar ile doğaya yönelik ani tehditler ve mala yönelik zararları içeren durumlara ilişkin her türlü çağrı olarak tanımlanmaktadır. Tanımdan da anlaşılabileceği üzere vatandaş, toplumsal huzura dair karşılaştığı bütün sorunlarda acil çağrı merkezlerine başvurabilir veya 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre ihbar ve şikayette bulunabilir.

İhbar ve Şikâyet

Suça ilişkin ihbar veya şikâyet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.

Valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan ihbar veya şikâyet, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. 

Yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar hakkında Türkiye’nin elçilik ve konsolosluklarına da ihbar veya şikâyette bulunulabilir. 

Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

İhbar veya şikâyet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir.

Ceza Muhakemesi Kanunu m. 158

Kişiler sadece kendileri mağdur oldukları olaylarda değil, şahit oldukları, bilgi sahibi oldukları, kuvvetli şüphelerinin bulunduğu her türlü olayda durumu yetkililere bildirebilir, bildirmelidir. Tabii burada vatandaşın birtakım çekincelerinin bulunması gayet anlaşılabilir bir durumdur. ‘Bilgilerim başkaları ile paylaşılır mı, suçunu bildirdiğim kişiler bilgilerime ulaşıp bana bir zarar verebilir mi?’ gibi düşünceler insanların akıllarına gelebilmektedir.

Yazının devamında ihbar ile ilgili merak edilenlere cevap bulmaya çalışacağız.

Acil Çağrı Merkezi bilgilerimi başkaları ile paylaşır mı? Hakkında ihbarda bulunduğum kişiler bilgilerime ulaşır mı?

29002 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 112 Acil Çağrı Merkezleri Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği’nin 22. maddesi bu soruya net bir cevap vermektedir.

Veri paylaşımı ve güvenliği

Çağrı merkezlerinde bulunan her türlü kişisel bilgi veya belgenin gizliliği esastır. Çağrı merkezi görevlileri görevleri nedeniyle elde ettikleri bu bilgi veya belgeleri, çağrı merkezi işlemleri dışında ilgili kişinin izni olmadan veya kanunlarla yetkilendirilen ve görevlendirilen merciler ile görevleri ile ilgili olarak muttali olanlar dışında hiçbir kişi ya da kurumla paylaşamazlar.

Çağrı merkezinde hizmet veren kurumların kendi alanlarına ilişkin istatistiki verilere esas ses ve veri kayıtları hizmet gerekleri, hizmetin kalite ve etkinliğini artırmak, personelin performans değerlendirmesini yapabilmek üzere elektronik ortamda ilgili kurumlarla paylaşılabilir. Kişisel verilerin ve özel hayatın gizliliği dikkate alınarak, verilerin güvenliği ilgili birimlerce sağlanır.

Çağrı merkezine yapılan aramalara ilişkin yazılı ve sesli kayıtlar, vaka adli soruşturmaya konu olduğunda, Cumhuriyet Başsavcılığı veya yetkili mahkemesince istenilmesi halinde ve idari soruşturmalarda görevli müfettişlere veya muhakkiklere verilir. Diğer soruşturmalarda soruşturmayı açan kurumun en üst amirinin yazılı talebi üzerine verilebilir.

112 Acil Çağrı Merkezleri Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği m. 22

Maddeden net bir şekilde anlaşılacağı üzere çağrı merkezindeki kişisel bilgiler, yetkili ve görevli idari merciiler ile vaka adli veya idari soruşturmaya konu olduğu takdirde ilgili makamın talebi halinde paylaşılabilir. Bunun dışında her türlü kişisel bilgi ve belgenin gizliliği esastır. Polis Vazife Salahiyet Kanunu Ek Madde 7’nin yedinci fıkrasında da şöyle denilmektedir;

Bu madde hükümlerine göre yürütülen faaliyetler çerçevesinde elde edilen kayıtlar, birinci fıkrada belirtilen amaçlar dışında kullanılamaz. Elde edilen bilgi ve kayıtların saklanmasında ve korunmasında gizlilik ilkesi geçerlidir. Bu fıkra hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında, görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır.

Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ek m. 7

Bilgilerin elektronik haberleşme hizmetini sağlayan firma üzerinden alınması ihtimali de kişilerin aklını kurcalayabilir. Bu noktada da karşımıza Elektronik Haberleşme Kanunu çıkmaktadır. 5809 sayılı Kanun’un 51. Maddesinin ikinci fıkrasında ‘’Elektronik haberleşmenin ve ilgili trafik verisinin gizliliği esas olup, ilgili mevzuatın ve yargı kararlarının öngördüğü durumlar haricinde, haberleşmeye taraf olanların tamamının rızası olmaksızın haberleşmenin dinlenmesi, kaydedilmesi, saklanması, kesilmesi ve takip edilmesi yasaktır.’’ denilmektedir. Ayrıca yine bu konuyla ilgili bir diğer kanunumuz olan 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na göre de ilgili kişinin açık rızası olmaksızın kişisel veriler işlenemez, aktarılamaz. Keza bu Kanun; birinci maddesinde de belirtildiği üzere, başta özel hayatın gizliliği olmak üzere kişilerin temel hak ve özgürlüklerini korumak amacı taşımaktadır.

Bildiğim, şahit olduğum, şüphelendiğim bir olayı bildirmek zorunda mıyım?

Bu sorunun cevabı ceza hukukunun suç siyaseti açısından tartışmalı bir durumdur. Liberal devletler, bireyleri suç kovuşturmasına çok dahil etmek istemediği için genellikle böyle bir yükümlülük yüklemez. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda ise 278. maddede suçu bildirmeme suçu belirlenmiştir;

Suçu bildirmeme 

İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

İşlenmiş olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması halen mümkün bulunan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

Mağdurun onbeş yaşını bitirmemiş bir çocuk, bedensel veya ruhsal bakımdan engelli olan ya da hamileliği nedeniyle kendisini savunamayacak durumda bulunan kimse olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılır.

Tanıklıktan çekinebilecek olan kişiler bakımından cezaya hükmolunmaz. Ancak, suçu önleme yükümlülüğünün varlığı dolayısıyla ceza sorumluluğuna ilişkin hükümler saklıdır. 

Türk Ceza Kanunu m. 278

Bu maddenin gerekçesindeki bir bölüm bu konuyu oldukça iyi açıklar niteliktedir; ‘’Barış esasına dayalı Hukuk Toplumunda yaşama hakkına sahip olan herkes, toplum barışını bozucu nitelik taşıması dolayısıyla devletten suç işlenmesinin önlenmesini ve suçluların cezalandırılmasını talep hakkına sahiptir. Suç teşkil eden bir fiilin işlendiğini öğrenen bireyin, bununla ilgili olarak yetkili makamlar nezdinde bildirimde bulunma hakkı vardır. Bu bakımdan, belli bir suç vakıasıyla ilgili olarak bildirimde bulunmak, hukuka uygunluk nedeni olarak bir hakkın kullanılmasından ibarettir.

Suçluların cezalandırılmasını devletten istemek, kişi açısından bir hak olduğu gibi; herhangi bir suç olgusunun gerçekleştiğini öğrenen kişinin durumu suçu takibe yetkili makamlara bildirmesi, aynı zamanda bir yükümlülüktür. Bu itibarla, herhangi bir suç olgusunun gerçekleştiğini öğrenmesine rağmen durumun suçu takibe yetkili makamlara bildirilmemesi, genel olarak haksız bir davranıştır. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince sadece belli suçların bildirilmemesi veya sadece belli kişilerin bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemesi, suç olarak tanımlanmıştır.’’

Ayrıca bu konu ile ilgili bir diğer düzenleme de aynı kanunun 284. maddesinde bulunmaktadır;

Tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme         

Hakkında tutuklama kararı verilmiş olan veya hükümlü bir kişinin bulunduğu yeri bildiği halde yetkili makamlara bildirmeyen kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 

İşlenmiş olan bir suça ilişkin delil ve eserlerin başkaları tarafından saklandığı yeri bildiği halde yetkili makamlara bildirmeyen kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. 

Bu suçların kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. 

Bu suçların üstsoy, altsoy, eş veya kardeş tarafından işlenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz. 

Türk Ceza Kanunu m. 284

Bir diğer düzenleme de aynı kanunun 98. maddesinde karşımıza çıkar;

Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi 

Yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hal ve koşulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen ya da durumu derhal ilgili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. 

Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi dolayısıyla kişinin ölmesi durumunda, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Türk Ceza Kanunu m. 98

Doktrinde bildirimin, ihbarın, ne zaman yapılması gerektiği tartışmalıdır. Kimi görüşe göre derhal yapılması gerekirken kimi görüşe göre suçun işlenmesinin veya neticesinin önlenebileceği her anda yapılabilir. Yine doktrindeki diğer bazı görüşlere göre; sır saklama yükümlülüğü olanların bildirmemesi ve bildirecek kişinin önemli bir tehlike ile karşılaşması ihtimali durumunda bildirmemesi hukuka uygunluk nedeni kapsamında ele alınır.

İnsanların bir suçu bildirmemesi belirli durumlar için suç sayılmıştır. Kanaatimizce vatandaşın olası durumlarda yapacağı makul davranış, Mustafa Kemal Atatürk’ün herkesin polisi kendi vicdanıdır, polis vicdanı olmayanların karşısındadır sözünün bilinci ile bir olayı derhal yetkili makamlara, kolluğa bildirmektir.

Bildirdiğim olayda tanık olarak çağırılır mıyım?

Yukarıda da bahsettiğimiz 112 Acil Çağrı Merkezleri Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği’nin 22. maddesine göre Cumhuriyet Başsavcılığı veya yetkili mahkeme bilgilerinize ulaşabilmektedir. Buna göre, gerekli görüldüğü takdirde ilgili makam tanık olarak dinlenmenizi de isteyebilir. Ancak şunu belirtmek gerekir ki pek çok mevzuatta kural olarak ihbarcının kimliği, rızası olmadıkça veya ihbarın mahiyeti haklarında suç teşkil etmedikçe gizli tutulur. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 58. maddesinin ikinci fıkrasında şöyle denilmektedir;

Tanık olarak dinlenecek kişilerin kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya yakınları açısından ağır bir tehlike oluşturacaksa; kimliklerinin saklı tutulması için gerekli önlemler alınır. Kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği olayları hangi sebep ve vesile ile öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlüdür. Kimliğinin saklı tutulması için, tanığa ait kişisel bilgiler, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından muhafaza edilir. 

Ceza Muhakemesi Kanunu m. 58/2

 Aynı kanunun 60. maddesine göre sebepsiz yere tanıklıktan çekilme için yaptırımlar öngörülmüştür;

Tanıklıktan ve yeminden sebepsiz çekinme 

Yasal bir sebep olmaksızın tanıklıktan veya yeminden çekinen tanık hakkında, bundan doğan giderlere hükmedilmekle beraber, yemininin veya tanıklığının gerçekleştirilmesi için dava hakkında hüküm verilinceye kadar ve her hâlde üç ayı geçmemek üzere disiplin hapsi verilebilir. Kişi, tanıklığa ilişkin yükümlülüğüne uygun davranması halinde, derhâl serbest bırakılır. 

Bu tedbirleri almaya naip hâkim ve istinabe olunan mahkeme ile soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi yetkilidir.

Davanın görüldüğü sırada bu tedbirler alındıktan ve yukarıdaki süreler suçun türüne göre tümüyle uygulandıktan sonra o dava veya aynı işe ilişkin diğer davada tekrar edilmez.

Disiplin hapsi kararına itiraz edilebilir.

Ceza Muhakemesi Kanunu m. 60

Yine aynı kanunun 45. maddesinin birinci fıkrasında tanıklıktan çekinme hakkı bulunanlar açıklanmıştır;

Tanıklıktan çekinme

Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilir:

a) Şüpheli veya sanığın nişanlısı.

b) Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi.

c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.

d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.

e) Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.

Ceza Muhakemesi Kanunu m. 45

Öte yandan 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’na göre bazı tanıklar için koruma tedbirleri alınabilir. Bunlar belli suçlar ve belli kişiler için geçerlidir;

Tanık koruma tedbiri alınması gereken suçlar

Bu Kanun hükümleri, aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:

a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda ve ceza hükmü içeren özel kanunlarda yer alan ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar.

b) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen alt sınırı iki yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ile terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar.

Tanık Koruma Kanunu m. 3

Tanık koruma tedbiri kapsamına alınacak kişiler

Bu Kanun hükümlerine göre haklarında tanık koruma tedbiri uygulanabilecek kişiler şunlardır:

a) Ceza muhakemesinde tanık olarak dinlenenler ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 236’ncı maddesine göre tanık olarak dinlenen suç mağdurları.

b) (a) bendi hükümlerine göre dinlenenlerin nişanlısı, evlilik bağı kalmasa bile eşi, kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu, ikinci derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları ve evlatlık bağı bulunanlar ile yakın ilişki içerisinde olduğu kişiler.

Tanık koruma tedbirleri, birinci fıkrada sayılanların kendilerinin veya bu Kanunda belirtilen yakınlarının hayatı, beden bütünlüğü veya mal varlığı ağır ve ciddi bir tehlike içinde bulunması ve korunmalarının zorunlu olması halinde uygulanabilir.

Tanık Koruma Kanunu m. 4

Ayrıca tanık olduğunuz takdirde bir miktar ücrete de hak kazanılır. Tanığa verilecek tazminat ve giderler konusunda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 61;

Tanığa verilecek tazminat ve giderler 

Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrılan tanığa, her yıl Adalet Bakanlığınca hazırlanan tarifeye göre kaybettiği zaman ile orantılı bir tazminat verilir. Tanık hazır olmak için seyahat etmek zorunda kalmışsa, yol giderleriyle tanıklığa çağrıldığı yerdeki ikamet ve beslenme giderleri de karşılanır.

Birinci fıkra hükmüne istinaden ödenmesi gereken tazminat ve giderler, hiçbir vergi, resim ve harç alınmaksızın, ödenir

Ceza Muhakemesi Kanunu m. 61

Kısaca tanık olarak çağırılma mahkeme veya savcının istemesi halinde mümkündür, ancak mahkeme kişinin güvenliğine azami dikkat ve özen gösterme yükümlülüğündedir. Tanığın kaybettiği zaman ve maddi imkanlar sebebi ile tanıklık ücreti verilir.

Şüphelenip bildirdiğim olay asılsız çıktı, ceza alır mıyım?

Türk Ceza Kanunu’nun 271. Maddesi şu şekildedir;

Suç uydurma         

İşlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar eden ya da işlenmeyen bir suçun delil veya emarelerini soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran kimseye üç yıla kadar hapis cezası verilir.

Türk Ceza Kanunu m. 271/1

Fakat buradaki mesele kanunun lafzından da kolayca anlaşılacağı üzere, işlenmediğini bildiği bir suçu uydurmaktır. Suç uydurma suçu yalnız kasten işlenebilir.

703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 20. maddesi ile 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 42. Maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir;

Asılsız ihbar

112 Acil Çağrı Merkezini asılsız ihbarda bulunmak suretiyle meşgul ettikleri tespit edilen kişilere bu Kanuna göre il valileri tarafından ikiyüzelli Türk Lirası idari para cezası verilir. Tekerrür halinde bu ceza iki katı olarak uygulanır.

Kabahatler Kanunu m. 42/A

Ancak dikkat edilmelidir ki buradaki mesele asılsız ihbar ile çağrı merkezini meşgul etmektir. Bir olaya şahit olan veya yüksek şüphe barındıran bir vatandaş bu ceza ile karşılaşma ihtimalini düşünerek bildirmekten çekinmemelidir.

Bildirdiğim olaydan dolayı ödüllendirilebilir miyim?

Evet, bu mümkündür. Ancak kabul etmeliyiz ki sıradan, basit nitelikli olayları bildirdiğimizde bu durumun gerçekleşmesi ihtimali oldukça düşüktür. Bu konuyla ilgili bazı özel kanuni düzenlemeler incelenir ise 1481 sayılı Asayişe Müessir Bazı Fiillerin Önlenmesi Hakkında Kanun’da bu durum karşımıza şöyle çıkmakta;

Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Anayasa düzenine ve genel güvenliğe aykırı suçlarla ilgili; İçişleri Bakanlığınca belirlenecek kişilerin veya bu suçlardan sayılan olayların faillerinin yakalanabilmesine yardımcı olanlara veya yerlerini yahut kimliklerini bildirenlere para ödülü verilebilir. İçişleri Bakanlığınca ödül verilenler hakkında koruyucu tedbir alınır. Bu kişilerin kimlikleri açıklanamaz.

Verilecek ödülün miktarı, şekil ve ilana ait esaslar İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak bir yönetmelikle gösterilir.

Asayişe Müessir Bazı Fiillerin Önlenmesi Hakkında Kanun ek m. 1

Nitekim Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun Ek madde 9’una göre ‘…sanık ve hükümlülerden ilan edilmek suretiyle arananların bulundukları yerleri bildiren ve yakalanmalarına yardımcı olanlara para ödülü verilebilir.’

Ayrıca 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu da 23. maddesinin ilk fıkrasında ödül verilebileceğini söyler ve devamındaki fıkralarda usul ve esaslarını açıklar;

İkramiyeler

Kaçak zannı ile eşya yakalanması halinde muhbir ve elkoyma ikramiyesine hak kazananlara aşağıdaki esas ve usullere göre ikramiye ödenir.

Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m. 23

Bunlar dışında kültür varlıklarını bulup bildirenlere, ödenmemesi gereken bir paranın Devlet tarafından ödenmesi durumunda bildirenlere vb. gibi durumlara ödül verilmesi ile ilgili kanun ve yönetmelikler mevcuttur.

Acil bir durumda kendim müdahale edebilir miyim?

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Bölümünde Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Sebepler sayılmıştır. Bu bölümdeki 25. maddede meşru savunma ve zorunluluk haline yer verilmiştir.

 Meşru savunma ve zorunluluk hali

Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

Türk Ceza Kanunu m. 25

Buna göre meşru savunma hakkı kişinin sadece kendisinin uğradığı bir haksızlığa karşı değil üçüncü kişi lehine de kullanılabilir. Maddenin gerekçesinde meşru savunmanın önemi için güzel bir noktaya değinilmiştir; ‘’…şu husus da belirtilmelidir ki, kişileri suç işlemekten caydıracak en etkin araçlardan birisi, suç işlediklerinde karşılık görebilecekleri endişesi olduğundan, meşru savunma hakkının böylece genişletilmesi, kriminolojik yönden caydırıcı etki de yapabilecektir.’’ Buradaki en önemli unsur orantılılıktır. Kişi orantılı bir şekilde savunmada bulunmadığı veya zorunluluk durumunda kasten orantılı şekilde davranmadığı takdirde bu hükümlerden faydalanamaz. Bu noktada bir diğer düzenleme de aynı kanunun 27. Maddesinin ikinci fıkrasında karşımıza çıkmaktadır: ”Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.’’

Sonuç Olarak

Anayasal ilkelerimiz gereği devlet bizlere her anlamda yaşanabilir bir ülke sağlamak durumundadır. Bu noktada vatandaşlar da devlete işini kolaylaştıracak şekilde her türlü kolaylığı ve yardımı sağlamalıdır. Bu sebeple, sadece kişinin kendine karşı değil genel anlamda herhangi bir hukuksuzlukla, suçla, haksızlıkla karşılaşıldığında devlete güvenilmeli ve ilgililere bilgi verilmelidir. Devlet de bu güvene karşılık bilinçli vatandaşlarını korumalı, bu yönde davranmaya teşvik etmeli, vatandaşıyla karşılıklı bir güven ortamı tesis etmeli ve bu hususları gerçekleştirebilmek için ilgili bütün idari ve yasal düzenlemeleri yapmalıdır.

Nitekim idareye en kolay şekilde ulaşılabilecek yer olan acil çağrı merkezlerine yapılan ihbarlarda ve sonraki süreçte, yukarıda bahsettiğimiz pek çok mevzuat düzenlemesinin de ortaya koyduğu gibi, idare mümkün olduğunca, adalete olan sadakati ve iyi niyetiyle devletine güvenerek ihbarda bulunan bilinçli vatandaşını koruyucu, teşvik edici, iyi niyetini kaybetmesini önleyici ve gerekirse ödüllendirici bir sistem kurmuştur. Bu sebeple hakkın teslimi, adaletin tesisi için suça ve haksızlığa karşı devlet-millet el ele anlayışı ile her türlü hukuksuzluğa karşı şikayette ve hatta idarenin müdahale edebileceği hemen her türlü zorlukta çekinmeden acil çağrı merkezleri aranmalıdır.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir: Ceza Muhakemesinde Sosyal Medyanın Etkisi


ÖZGENÇ İzzet, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13. Bası, Ankara, Seçkin Yayınları, 2017

GÜNDAY Metin, İdare Hukuku, Ankara, İmaj Yayınları, 1996

AKYILMAZ/SEZGİNER/KAYA, Türk İdare Hukuku, 9. Baskı, Ankara, Savaş Yayınevi, 2018

UĞUR Hüsamettin, Suçların İhbarı ve İhbarcıların Korunması, TBB Dergisi, Sayı: 108, 2013, s.383-406

ERDEM Mustafa Ruhan, Suçu Bildirmeme Suçu (TCK m.278), TBB Dergisi, Sayı:80, 2009, s.105-120

DOĞAN Fatih, Polis ve Jandarma Teşkilatları Açısından İç Güvenlik Yönetimi, Sorunları ve Değişimi, T.C. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Anabilim Dalı, 2010

barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/tanik

The following two tabs change content below.

M. Berker Erkan

AHBVÜ Gazi Hukuk Fakültesi öğrencisi. mberkererkan@hukukcukafasi.com

M. Berker Erkan (Tümünü gör)

Benzer yazılar

1 Yorum

  1. 29 Mayıs 2020

    […] Bu yazımızda ilginizi çekebilir: Suçu Bildirme Yükümlülüğü […]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir