İlginç Yargıtay Kararları
Ülkemiz hukuk tarihinde görülen milyonlarca dava vardır. Bu davalardan bir kısmı kanunlarda öngörülen prosedürleri takip etmek suretiyle Yargıtay’ın ilgili daireleri önüne kadar gelmektedir. Yargıtay, temel görevi adli yargı alanında temyiz incelemesi yapmak olan yüksek mahkemedir. Bu nedenle, uygulamada Yargıtay’a temyiz mahkemesi de denilmektedir. Yargıtay, adli yargı hukuk uygulamasında birliği sağlamak üzere hukuki derece mahkemesi olarak görev yapan en yüksek mahkemedir. Yargıtay, ilk derece mahkemeleri veya bölge adliye mahkemeleri -istinaf mahkemeleri- gibi olay incelemesi yapamaz. Temyiz başvurusu üzerine başvuruya konu kararın hukuka uygun olup olmadığı noktasında bir hukuki denetim yapmaktadır.
Yargıtay, çeşitli konularda emsal niteliği taşıyan öyle kararlar vermiştir ki bu kararlar Türk hukuk sisteminde ses getirmiştir. Bu yazımızda Yargıtay tarafından verilen bu ilginç kararlardan beş tanesini sizler için derledik.
– Yargıtay 7. Ceza Dairesi, E: 2017/15035, K. 2019/12083
Gümrük kaçakçılığı suçu, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3. maddesinde tanımlanan kaçakçılık fiillerini tarif etmek üzere kullanılmaktadır.
5607 sayılı yasaya göre, gümrük kaçakçılığı suçu iki şekilde işlenebilir:
– İthalat Kaçakçılığı Suçu,
– İhracat Kaçakçılığı Suçu,
Eşyayı Gümrük İşlemlerine Tabi Tutmaksızın İthal Etme Suçu (m.3/1): Eşyanın gümrük işlemlerini tabi tutulmaksızın ithal edilmesi, yani yurtdışından Türkiye’ye sokulması, ithalat kaçakçılığı suçu olarak nitelendirilir. Buna göre, ithalat kaçakçılığı şeklindeki gümrük kaçakçılığı suçunun temel cezası şu şekildedir:
Eşyayı, gümrük işlemlerine tabi tutmaksızın ülkeye sokan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Eşyanın, gümrük kapıları dışından ülkeye sokulması halinde, verilecek ceza üçte birinden yarısına kadar artırılır (5607 sayılı K. md.3/1). (DOĞAN)
ÖZET: Söz konusu olayda sanık, internet aracılığıyla yurtdışı bağlantılı sitelerden vergi muafiyeti sınırını aşmamak kaydıyla çeşitli zamanlarda farklı eşyalar almıştır. Sanık, vergiden muaf bir biçimde almış olduğu bu eşyaları, Türkiye kaynaklı internet siteleri aracılığıyla satarak gelir elde etmiştir. Yargıtay 7. Ceza Dairesi, yapmış olduğu inceleme neticesinde sanığın, 5607 sayılı Kanunun 3/1. Maddesi’nde düzenlenen kaçakçılık suçunu işlediğini belirterek ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararı bozmuştur.
– Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 1976/9370, K. 1976/13138, T. 31.12.1976
Hukuk kuralları doğası gereği insanların ihtiyaçlarına yönelik olarak vaz olunur. İnsanların ihtiyaç duymadığı, toplumda karşılığı olmayan hukuk kuralları er ya da geç ortadan kalkmaya mahkûm olurlar. Hukuk kurallarının toplumun ihtiyaçlarına cevap vermesi kadar önemli olan bir diğer konu ise bu kuraların uygulayıcısı olan hâkimlerin söz konusu hukuk kurallarını nasıl uyguladığıdır. Hâkimler, verdikleri kararlarda hukuk kuralları doğrultusunda, kendi vicdani kanaatlerine göre hareket ederler. Hâkimler vicdani kanaatlerini göz önüne alırken insana, tabiata, gerçeğe, olağana sırt çevirerek karar verirlerse, verdikleri hükümler adaleti tesis etmekten çok uzakta olacaklardır.
ÖZET: Davacı, iki parça taşınmazını oğlu ile torununa ölünceye kadar bakma şartıyla bağışlamıştır. Davacı, oğlunun Haziran 1975 de ölmüş bulunmasından ötürü adı geçenin mirasçılarını hasım gösterip ölüm nedenine dayanmak ve öteki davalı torunu aleyhinde ise bakma borcunu yerine getirmediğini ileri sürmek suretiyle ölünceye kadar bakma sözleşmesinin fesih edilmesini istemiştir.
Türkiye’de ölünceye kadar bakma sözleşmesinin amacına uygun olarak işlemediği acı bir vakıadır. Bu sözleşme çok kez mirasçılardan bazılarının miras haklarından yoksun bırakmak, bazen tatlı vaatlerle yaşlı bir kimse aldatılıp kandırılarak onun maddi varlığını ele geçirmek için kullanılan bir haksızlık ve gasp aracı haline gelmiştir. Sırf bakmayı sağlamak üzere yapıldığı kabul edilen hallerde bile sözleşmeden doğan bakma borcunun yerine getirildiği görülmemiştir. Bu gün ülkemizde ana ve babasına bakan evlat, dede ve ninesine bakmak zorunluluğun duyan torun sayısı azalmıştır. Esasen yasa ve ahlâk gereği bakma yükümlüsü olduğu halde bunu yerine getirmek gereğini duymayan bir kişinin bu borcu sözleşme konusu yapması takdirinde borçlu yönünden değişen bir şey yoktur. Tersine olarak bu gibi hallerde bakılması lazım gelen kimse yalnız bakılmamakla kalmamakta, elinden malı alınmak suretiyle daha kötü bir duruma düşmektedir. Ömrü boyunca dava nedir bilmeyen bir kimse, hayatının son demlerinde ve en zor döneminde kaptırdığı malı kurtarabilmek için mahkemelik olmaktadır. (TOPRAK)
Bu konuda daha pek çok şeyden söz edilmesi mümkündür. Özü itibari ile hâkim insana, tabiata, gerçeğe, olağana sırt çevirmeden ve katı kalıplar içinde sıkışıp kalmadan uyuşmazlığa insan kokusu taşıyan bir çözüm getirmek zorunluluğundadır.
– Yargıtay 18. Ceza Dairesi E. 2015/11227, K. 2016/14516, T. 19.9.2016
Her insan kişiliği gereği maddi ve manevi bir varlıktan teşekkül etmektedir. Ceza hukuku bağlamında insanın maddi varlığı adam öldürme, yaralama vs. suçları ile manevi varlığı ise şerefe karşı suçlar aracılığıyla korunur. Şerefe karşı suçlar genel itibarıyla kişinin manevi varlığına yönelik saldırıları önlemeye, şeref hakkını korumaya yönelik yaptırımlar içermektedir. (KARA, 2017)
ÖZET: Yargıtay 18. Ceza Dairesi tarafından incelenen olayda, katılanın sanığa göndermiş olduğu mesajda hakkını helal etmeyeceğine yönelik ifadesine sanığın “…bende hakkın varsa Allah rızası için etme, edersen şerefsizsin…” diyerek karşılık verdiği görülmektedir. Yargıtay gerçekleştirdiği inceleme neticesinde, isnadın şarta bağlı veya bir olasılık halinde dile getirildiği, hakaret etme kastıyla hareket edilmediğini belirterek ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu mahkûmiyet kararını hatalı bularak bozmuştur.
– Yargıtay 3. Ceza Dairesi E. 2019/16462, K. 2020/1430 T. 22.01.2020
TCK m. 189 yürürlükten kaldırıldığına göre, gerek suçun öğesi ve gerekse ağırlatıcı nedeni olarak silahın kullanılması veya bulundurulmasından söz eden suçlar bakımından artık, söz konusu hükümden yararlanma olanağı kalmamıştır. Bugünkü durumda, yapısına veya somut olayda kullanılış biçimine göre suçla korunan hukuksal yarar üzerinde önemli tehlike yaratmaya elverişli, insan bedeni üzerinde mekanik, kimyasal ve termik etki doğuran insan bedeni dışındaki her türlü taşınabilir aracın silah sayılması gerektiği söylenebilir (ERDEM).
Silah, savunmak veya saldırmak amacıyla kullanılan araç olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle silah, uzaktan veya yakından canlıları öldürebilen, yaralayan, etkisiz bırakan, canlı organizmaları hasta eden, cansızları parçalayan veya yok eden araç ve aletlerin tümünü ifade eder. TCK’nın 6/1.f maddesine göre, silâh deyiminden, ateşli silâhlar; patlayıcı maddeler; saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet; saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler ve son olarak da yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal ve biyolojik maddeler anlaşılır. (KILDAN & AKDEMİR, 2015)
ÖZET: Mağdurun soruşturma aşamasında, sanığın, kafasına televizyon kumandasını fırlattığını ve kumandanın kafasına geldiğini beyan etmesi, mağdura ait adli rapor içeriğinde oksipital bölgede 2×1 cm’lik şişlik niteliğinde yaralanma bulgusuna yer verilmiş olması, sanığın soruşturma ve kovuşturma aşamalarında, televizyon kumandasını rastgele attığını, kumandanın mağdurun kafasına geldiğini ve kafasının şiştiğine dair ikrar niteliğindeki savunmaları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın, mağduru 5237 sayılı TCK’nin 6/1-f maddesi gereğince silahtan sayılan TV kumandası ile basit tıbbi müdahale ile giderilecek nitelikte yaraladığı anlaşılmıştır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, söz konusu aletin 5237 sayılı TCK’nin 6/1-f maddesi gereğince silah olarak kabul edilmesi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur.
– Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2013/18836, K. 2014/1312
Anlaşmalı boşanma; genel boşanma nedeni olan evlilik birliğinin temelden sarsılması çerçevesinde sonlanmasının bir yöntemidir. Eşlerin boşanma yönündeki iradelerinin aynı doğrultuda olması halinde, kanunda ilgili hükümde sayılan diğer şartların da gerçekleşmesiyle bu iradeye üstünlük tanınmaktadır.
Taraflar en az bir sene sürmüş evlilik birliklerinde boşanma hususunda tam bir anlaşma halinde olduklarını, mahkemeye birlikte başvurarak ya da birinin başvurusunun diğerince kabul edilmesi suretiyle bildirir, hâkim tarafından bizzat dinlenilmeleri gerçekleştirilir, ayrıca taraflar boşanmanın mali ve kişisel sonuçları bakımından anlaşmış olup bu yan sonuç anlaşması hâkim tarafından uygun bulunursa bu yöntem aracılığıyla evliliklerini sonlandırmaları mümkün olacaktır. (TOKSÖZ, 2018)
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’ nun 166’ ncı maddesinin 3’ üncü fıkrasında, eşlerin anlaşarak boşanması imkânı, ‘Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır.
ÖZET: Davalının, eşine fiziki şiddette bulunduğu, uyuşturucu kullanmak ve bunun ticaretini yapmaktan hüküm özlü olarak tutuklu olduğu yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan bırakmayacak nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Davacının, evlenmeden önce eşinin uyuşturucu kullandığını biliyor olması ve cezaevinde onu düzenli olarak ziyaret etmiş bulunması, evliliğin temelinden sarsıldığı gerçeğini değiştirmez ve olayları hoşgördüğünü veya affettiğini göstermez. Gerçekleşen bu durum karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK md. 166/1) karar verilmelidir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme neticesinde söz konusu evliliğin temelden sarsılmış olduğu belirtilerek, ilk derece mahkemesi tarafından verilen davanın reddi kararı doğru bulunmamıştır.
Bu yazıya şu şekilde atıf yapılması önerilir: Ertuğrul Kahraman, “İlginç Yargıtay Karaları”, hukukcukafasi.com/ilginc-yargitay-mahkeme-kararlari, (Erişim Tarihi: … ).
Bu yazılarımız da ilginizi çekebilir:
DOĞAN, B. Kaçakçılık Suçu ve Gümrük Kaçakçılığı Suçları. barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/kacakcilik-sucu-ve-gumruk-kacakciligi-suclari-cezasi.html adresinden alınmıştır.
DOĞAN, B. Yargıtay Nedir? Yargıtay’ın Görevleri Nedir? barandogan.av.tr/blog/medeni-hukuk/yargitay-nedir-yargitayin-gorevi-nedir.html adresinden alınmıştır.
ERDEM, M. R. TÜRK CEZA KANUNUNDA SİLAH. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi.
KARA, E. (2017, Şubat 2017). Yargıtay Kararları Işığında Hakaret Suçu. hukukihaber.net/makale/yargitay-kararlari-isiginda-hakaret-sucu-h87469.html adresinden alınmıştır
KILDAN, İ. T., & AKDEMİR, T. (2015). KASTEN YARALAMA SUÇUNDA SİLAH KAVRAMININ YARGITAY KARARLARI DOĞRULTUSUNDA İNCELENMESİ. Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, 226-246.
ŞARTA BAĞLI HAKARET OLMAZ. (2018, Nisan 30). adaletbiz.com/yargitay/sarta-bagli-hakaret-olmaz-h205430.html adresinden alınmıştır
TOKSÖZ, D. U. (2018). EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI HALİNİN BİR GÖRÜNÜM BİÇİMİ OLAN ANLAŞMALI BOŞANMA İMKÂNININ TÜRK HUKUKU ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ. Izmir Democracy University Social Sciences Journal, 44-62.
TOPRAK, S. Yargıtay 1.HD., 31.12.1976 T.,1976/9370 E.,1976/13138 K. suleymantopak.av.tr/grup/yargi-kararlari/yargitay-1-hd-31-12-1976-t-1976-9370-e-1976-13138-k.html adresinden alınmıştır.
Ertuğrul Kahraman
Ertuğrul Kahraman (Tümünü gör)
- Hâkim İlkeler Işığında İmar Planı Değişiklikleri - 10 Ekim 2021
- Kriptoparaların Haczi ve Soğuk Cüzdan Haczi Sorunu - 8 Temmuz 2021
- Tanınmamış Devletlerin Tanınması - 4 Haziran 2021
7 Yorum
[…] İlginç Yargıtay Kararları […]
[…] İlginç Yargıtay Kararları […]
[…] İlginç Yargıtay Kararları […]
[…] İlginç Yargıtay Kararları […]
[…] İlginç Yargıtay Kararları […]
[…] İlginç Yargıtay Kararları […]
[…] İlginç Yargıtay Kararları […]