Devletin Kökeni Üzerine
Devletin kökeninin ne olduğuna dair bugüne kadar birçok siyaset bilimci, sosyolog, felsefeci birçok görüş savunmuş ancak devlet üzerinde bir görüş birliğine varamamışlardır. Peki neden bir görüş birliğine varılamamıştır? Neden farklı tanımlar ve görüşler ortaya çıkmıştır?
Platon
Felsefi açıdan devlet temel olarak dört farklı şekilde ifade edilmiştir. Bunlardan ilki, felsefenin en büyük düşünürlerinden olan Platon’un görüşüdür.
Platon’a göre devlet bir organizmadır yani devlet de diğer canlılar gibi kendiliğinden meydana gelmiştir. Devlet de doğar zamanla büyür, gelişir ve ölür. Platon’un biyolojik (organizmacı) teorisine göre devlet teorisi ile insan teorisi arasında bir benzerlik ilişkisi kurar hatta bu ilişkinin tıpatıp benzediğini söyler. Mesela insanlar ihtiyaçları gereği beslenirler devlet ise toplum için üretim yapar. İnsanlardaki fazla kilo, yağ birikimi olur devlette ise bu fazlalıklar, birikimler paradır, sermayedir.
Platon’un bu görüşünü eleştirmek gerekir ise; devlet organizması ile insan organizması benzerlik gösterir ama ayniyet göstermez. Bunu bir örnekle açıklayacak olursak; insanlar ürerler yani kendisine biyolojik olarak benzeyen canlılar meydana getirirler ama devlet için böyle bir durum söz konusu değildir çünkü devlet üreyemez, kendisine benzer yeni canlılar meydana getiremez. İnsan, yaşamı bitince vücudundaki hücreler de ölür fakat devlet yıkılınca onu oluşturan insan toplulukları olan hücreler ölmez, başka devletlere katılırlar, onların boyunduruğu altında yaşarlar ya da kendileri yeni baştan bir devlet kurarlar.
Platon’a göre devlet toplumu oluşturan bireylerin birbirlerine ihtiyaç duymasından, yardımlaşma talebinden ortaya çıkmaktadır. Platon toplumu üç farklı yapıya ayırır: besleyiciler, koruyucular ve yöneticiler. Fakat üç yapıya ayırması yanlış anlaşılmamalıdır çünkü toplumu bu şekilde yapılara ayırmasında bireylerin toplum içindeki yerleri, becerileri, fonksiyonlarına göre ayırmıştır. Temel ölçüt ise erdemli davranışlar, ölçülülük ve adalettir. Platon’un devlet anlayışı her ne kadar antik çağlardaki yönetim sorununu çözümünü hedefliyorsa da günümüz için yeterli değildir.
Aristoteles
İkinci görüş olarak Platon gibi Aristoteles de insanı toplumsal bir varlık olarak görmüş ve toplumla birlikte düşünmüştür. Aristoteles’e göre insan kendi amacına, iyiliğine ve mutluluğa ancak toplum ve devlet düzeni içinde erişebilir. Devletin varoluş amacı da insanın mutluluğundan başka bir şey değildir. Aristoteles’in bu düşüncesinden de anlaşılacağı gibi devletin var olma sebebi insanların mutluluğudur. Aristoteles’e göre insanların yaşamsal ihtiyaçlarını ancak birlikte, devlet düzeni biçiminde ve doğaya uygun olarak karşılayabilirler. İnsanların kendi için en iyisine, kendine yetebilmesine, mutluluğa ulaşabilmesi devlet ve toplumun bir arada olması ile mümkündür. Zaten devletin oluş amacı da insanların mutluluğu dışında bir sebep olamaz.
Hobbes, Locke, Rousso
Üçüncü yaklaşım ise Hobbes, Locke, Rousso’nun toplumsal sözleşme kuramıdır. Hobbes’a göre bu toplumsal sözleşmeden önce doğa sürekli bir çatışma halindeydi. Sürekli savaşlar, kargaşalar ve mücadeleler vardı. Bu mücadelelerden, kavgalardan ve kargaşadan bıkan insanlar bir düzen ve barışı sağlamak için özgürlüklerinin bir kısmından vazgeçerek bunu kendi aralarında bir sözleşme ile Leviathan’a devretmişlerdir. İşte Hobbes’a göre devlet doğal ortamda bulunan insanların, toplumsal düzen ve barış için kendi aralarında yaptıkları sosyal sözleşmeden doğmuştur. Dolayısıyla Hobbes’un devlet anlayışı, liberal yani özgürlükçü bir politika değil, otoriter bir politikadır. Homo hominu lipus (insan insanın kurdudur) sözü Hobbes’un en ünlü sözüdür.
John Locke ise insanların doğal ortamda kurdukları toplu yaşamı, Hobbes’un aksine; çok güzel, huzurlu, özgür, eşit ve barışçıl olarak sürdürdüğünü ve bunun da korunması gerektiğini ifade eder. Lock’a göre devlet ortaya çıkmadan önceki zamanda insanlar kendi hallerindeyken mutlu bir şekilde yaşıyorlardı. Tabii ki doğal yaşamlarında suç işleyen kişiler de vardı. Fakat suçluları cezalandıracak ne bir kurum ne de bir teşkilat vardı. Onlara göre suç işleyenleri cezalandırmak ve adaleti gerçekleştirmekte herkes söz sahibiydi. Ancak herkesin söz sahibi olması, ortak bir otoriteye sahip olmamaları ister istemez insanlar arasındaki bu mutluluğun, barışın tehlikeye düşmesine sebep olabilirdi. Böyle bir duruma mahal vermemek için kendi aralarında bir sözleşme yaparak cezalandırma haklarından vazgeçtiler. Böylelikle devlet şekline geçtiler ve devletin kaynağında insanların cezalandırma haklarını devretmesi yatar.
Kısaca Locke’un devlet anlayışında insanlar herhangi bir suç işlemedikçe devlet müdahale edemez. Dolayısıyla Locke, Hobbes’un aksine özgürlükçü yani liberal bir politika benimsemiştir.
Rousseau ise görüş olarak Locke’a daha yakın bir görüş benimsemiştir. Doğal ortamda barışçıl ve huzurlu yaşamın varlığını kabul etmekle birlikte, bu yapının ekonomik ilişkilerin karmaşıklaşmasıyla bozulduğunu ifade etmiştir. Bu ekonomik yapını oluşturduğu çatışmanın sonlandırılması ve güven duygusunun yeniden oluşması için bireyler, kendi rızaları ve toplumsal sözleşmeyle birlikte kolektif bir varlık olarak devleti oluşturmuşlardı. Rousseau, genel irade anlayışında, toplumdaki insanların her birinin bir egemenliği oluşturmak yönünde iradesi olduğunu söyler. Aslında bu çok devrimci bir bakış açısıdır çünkü 18. yüzyılın ikinci yarısında ve kralların hüküm sürdüğü bir dönemde bu fikirlerini dile getirmiştir. Fransız İhtilali’nin herkesin iradesi düşüncesinden etkilenmesi ise kaçınılmaz olmuştur.
Hegel
Son olarak ise Hegel’in günümüzde de ulus-devlet anlayışını büyük ölçüde etkileyen modern devlet anlayışını ele alacağız. Hegel’e göre devlet, diğer düşünürlerin aksine; sadece bireylerin yaşamları ve güvenliğini korumak için oluşturulmuş bir şey değildir, bundan daha üstündür. Yani devletler bireysel çıkarların yanı sıra, diğer insanlarla da birlikte yaşamak için dayanışma içinde davranmalıdır. Devletin tanımlanmasının farklı bakış açıları olmasının yanı sıra, devlet olgusunun olabilmesi için yöneten ve yönetilen ilişkilerinin bulunması gerekir.
Devlet ve Üç Unsur: İnsan, Toprak, Egemenlik
Anlaşılacağı üzere devletin net bir tanımını yapmak mümkün değildir. Fakat bu tanımlamalardan en benimsenmiş olanı; Allgemeine Staatslehre’de bulunan üç unsur teorisidir. Bu teoriye göre devlet; insan, toprak ve egemenlik unsurlarının bir araya gelmesiyle oluşmuştur.
İnsan
Devletin kurulabilmesi için gerekli ve en önemli unsur olan insan topluluğudur. Bu insan toplulukları bir araya gelerek milleti oluşturur. Millet, aynı toprak üzerinde yaşayan aralarında dil, kültür, tarih, üzüntüler, sevinçler, gelenek ve görenek birliği olan insan toplulukları olarak tanımlanır.
Toprak
Devlet için gerekli olan bir diğer unsur ise topraktır. Diğer bir tabirle ülkedir. Devletin oluşabilmesi için belirli bir insan topluluğunun belirli bir coğrafyaya yerleşmesi gerekir. Peki bir devlet toprağını kaybederse yine devam eder mi o devlete ne olur? Toprağını kaybeden bir devlet, devlet olma özelliğini yitirir çünkü kaybettiği topraklarda belli bir insan topluluğu bulunmaktadır. Toprak kaybededilirse kaybedilen toprak parçası üzerinde yaşayan insan topluluğu da kaybedilecek, dolayısıyla bu insanlar başka bir devletin boyunduruğu altında yaşayacaktır.
Ülke, kara, su ve hava olmak üzere üç unsurdan oluşmaktadır.
Kara ülkesi devletlerin egemenliği altındaki kara parçalarıdır. Kara sahası olmayan bir ülke düşünülemez. Su ülkesi ya da sahası bir devletin egemenliği altındaki sulardır. Aynı kara ülkesinde olduğu gibi su sahasında da egemenlik alanı suyun altını ve suyun yüzeyini kapsar. Su sahası denildiğinde akla yalnızca deniz gelmemelidir. Göller, akarsular, nehirler de bu kapsamın içerisindedir. Ülkenin son unsuru hava sahası ya da hava ülkesidir. Hava sahası, bir devletin kara ülkesi ve su sahasındaki, yüzeyindeki bütün hava sahalarını kapsar. Hava sahası, karasuların bittiği yerde biter. Devletlerin hava sahası üzerinde tam egemenliği bulunmaktadır.
Türkiye ve Yunanistan Arasında Yaşanan Karasuları Uyuşmazlığı
Egemenlik ve su sahası unsurlarından bahsedince ülkemiz ile Yunanistan arasında yaşanan uyuşmazlığa değinmekte fayda bulunmaktadır.
Türkiye ve Yunanistan arasında yaşanan karasuları sorununun temelinde, Lozan Barış Antlaşması ile Ege Denizi’nde tesis edilen dengenin zaman içerisinde Yunanistan lehine bozulması yatıyor. Yunanistan 1936 yılında tek taraflı olarak Lozan’da 3 mil olarak belirlenen karasularını 6 deniz miline çıkarmış, o dönem Türk-Yunan ilişkilerine hakim olan olumlu hava nedeniyle Türkiye bu karara itiraz etmemiştir.
Türkiye de 1964 yılında Kıbrıs sorunu nedeniyle, Yunanistan’ın Anadolu kıyılarına yakın adaları silahlandırması sonrasında karasularını 6 deniz miline çıkarmıştır. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra Yunanistan Ege Denizi’nde açık deniz alanı olarak kabul edilen alanların büyük bir kısmını kendi egemenliğine almak için, karasularını 12 deniz miline çıkarma girişiminde bulunmuş, Türkiye 15 Nisan 1976 tarihinde Yunanistan’ın bu girişimini savaş sebebi (casus belli) sayacağını dönemin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil tarafından yazılan bir mektup ile Amerika Birleşik Devletleri’ne bildirmiştir.
Yunanistan’ın Ege Denizi’nde karasularını 12 deniz miline çıkarması, Ege Denizi’nin %40’ını oluşturan Yunan karasuları büyüklüğünü %70’e yükseltecek, açık deniz alanının büyüklüğünü %51’den %19’a düşecektir.
Egemenlik
Devletin son unsuru olan egemenlik en üstün iktidardır. Peki egemenlik nerden gelir? Egemenlik siyasal iktidarın nerden kaynaklandığını söylerken, siyasi iktidar nerden kaynaklanmışsa, kaynaklanan gücün kullanımı ile ilgili olan bir kurumdur. Ezcümle iktidarı elinde bulunduran, meşru olarak güç kullanımında bulunur. Egemenlik bu gücün kaynağı konumundadır.
Join Bodin’e göre egemenlik paylaşılamaz, sınırlandırılamaz, devredilemez, asli ve en üstün nitelikte güçtür. Bunu Bodin’in bir örneği ile açıklarsak; Gemiyi gemi yapan ağaçları (ağaçlardan yapılan güvertesini, omurgasını, başını) kaldırıldığında nasıl artık bir gemiden söz edilemeyecekse, egemenliği de devletten alırsanız bir devletten bahsedilemeyecektir.
Bodin’e göre; egemenlik nasıl geminin ana malzemesi olan ağaçlar ise devletin de ana malzemesi, yapı taşı egemenliktir. İktidar ister çok iyi olsun ister çok kötü olsun devleti adeta bir insan omurgası gibi ayakta tuttukça tartışmasız olandır. Bu yüzden mutlaktır, süreklidir ve bölünemez. Eğer bölünseydi, parçalara ayrılsaydı Bodin’in gemi örneğindeki gibi bir devletten bahsetmemiz mümkün olmazdı. Bodin’in bu tanımlaması günümüzdeki kuvvetler ayrılığı ilkesine terstir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi ile egemenliğin; yasama, yürütme ve yargı organlarına bölündüğünü görülmektedir.
Ezcümle, insanlar olmadan devletin kurulabilmesinin bahsi bile olmaz. Ne kadar insan olduğu önemli değildir. Dünya üzerinde Avustralya gibi bir kıta büyüklüğüne sahip ülkelerin yanı sıra Saint-Marin gibi küçük yüzölçümüne sahip ülkeler de vardır. Önemli olan belirli bir toprak parçası üzerinde belirli bir insan topluluğunun söz sahibi, egemen olmasıdır.
Devlet Hakkında Hakim Görüş Var Mıdır?
Bu uzun tartışmalardan, görüş ayrılıklarından sonra devletin; sınırları belli olan ülke, sürekli bir insan topluluğu ve iktidar olmak üzere üç ana unsurdan oluştuğunu hemen herkes kabul etmiştir. Bu üç unsura, hukuki ve siyasal düzen şeklinde dördüncü unsuru da ekleyenler vardır.
Bu görüş birliğine göre, bunları adeta bir zincir gibi birbirine bağlayan bir tanımlama yapabiliriz: Devlet, belirli bir ülkede üzerinde yerleşmiş zorlayıcı yetkiye sahip bir üstün iktidar tarafından yönetilen bir insan topluluğunun meydana getirdiği siyasi kuruluştur.
Devletin, Devlet Olabilme Özellikleri
Devlet bir teşkilatlanmaya sahip olmalıdır. Bunlar; yasama, yürütme, yargı olarak üçe ayrılır. Günümüz devlet anlayışında yasama organı meclistir. Meclis ile yasalar yapılır. Yürütme organı yani hükümet, iktidarı elinde bulundurur. Yargı organınca yani mahkemelerce bunlar denetlenir.
Devlet hukuki bir kişiliğe sahiptir. Bu tüzel kişilik sayesinde hak sahibi, sorumluluk sahibi olur ve hukuki işlemler yapabilir. Devlet yöneticilerinin yaptığı bu hukuki işlemler, devlet adınadır. Mesela yaptıkları işlemlerden doğan borçlar ve haklar bunu yapan yöneticilerin üzerine değil, devletin kişiliği üzerine doğar. Devlet tüzel kişiliği sayesinde, mahkemeler karşısında davalı ya da davacı olabilir.
Devlet, devamlı ve süreklidir. Devleti meydana getiren kişiler değişebilir, devleti yönetenler değişebilir, hükümet değişebilir, görüşler değişebilir, hatta rejim şekli bile değişebilir ama devlet değişmez ve hep kalır. Bütün bu değişmelerden devletin varlığı etkilenmez o hep devamlıdır. Bu özellik, ünlü kral öldü, yaşasın yeni kral sloganıyla da ifade edilmiştir.
Devlet Somut Bir Kavram Mıdır, Soyut Bir Kavram Mıdır?
Devleti tanımlarken; toprak, insan topluluğu ve egemenlik unsurlarından meydana geldiği yukarıda açıklanmıştır. Aslında bu unsurlar, devleti tanımlamak için yeterli değildir. Çünkü devlet, bunların da ötesinde beş duyu organımızla hissedemediğimiz, göremediğimiz, elle tutamadığımız soyut bir varlıktır. Burdeau’nun söylemiyle, devlet insanlar onu düşündükleri için vardır. Peki insanlar neden devlete ihtiyaç duymuşlardır, niçin devleti düşünmüşlerdir?
Günümüze kadar devlet hakkındaki tüm görüşlerin temel odak noktası insan olmuştur. Gerek Platan’un ideal devlet anlayışı olsun gerek Hobbes’un Leviethan’ı olsun gerek ulus devlet anlayışı olsun devlet birey olmadan yaşanamaz. Tabi ki devlet yalnızca nsanla oluşmamış, siyasal toplumların evrimiyle belirli bir aşamadan geçerek oluşmuştur ancak Burdeu, insanın neden devlete ihtiyaç duyduğunu şöyle tanımlar: İnsanlar insanlara itaat etmemek için devleti icat etmişlerdir. Kısaca devlet iktidarın ve toplumun dayanağı olarak düşünülmüştür.
Devleti sadece bir soyut tanımlamaya sığdıramayız çünkü bu soyutlamanın arkasında somut bazı unsurlar da vardır. Bunların en önemlisi iktidardır. Çünkü iktidar bir işi yapabilme gücüdür. Yani ülkede yaşayan insanlar için kararlar alır, kurallar koyar, yaptırıma tabi tutar. Kısaca hep devlet adına hareket eder. Devlet adına görev yapan yöneticiler ile soyut bir varlık olan devleti karıştırmamak gerekir.
Sonuç olarak
İnsanlar tek başına yaşayamazlar. Dolayısıyla siyasi bir yapılanmanın içine girme ihtiyacı hissederler. Bununla birlikte bu en üstün siyasi teşkilat olan devleti kurabilme kabiliyeti insanda bulunmaktadır. Dolayısı ile biz devletiz, biz olmazsak devlet denen kurum oluşamazdı.
İnsan unsuru olmazsa olmazdır ama yukarıda da değindiğimiz gibi devletin diğer iki unsuru da çok önemlidir. Bunlar toprak ve egemenliktir. Bunlardan biri bile olmazsa devletten bahsetmek mümkün olmaz. Bu üç unsuru adeta bir zincir halkası gibi birbirine bağlı olarak düşünebiliriz çünkü bunlar birbirine öyle sıkı bağlıdır ki biri olmazsa bir devletten bahsedilemez.
Bu yazılarımız da ilginizi çekebilir:
- Yargıtay Kararları Işığında Cinsel Suçlarda Beyan Delili
- Türk Vatandaşlığının Kazanılması
- Direnme Hakkı ve Sivil İtaatsizlik
Bu makaleye şu şekilde atıf yapılması önerilir:
Fatma Nur Kandemir (2020) Devletin Kökeni Üzerine, hukukcukafasi.com/devletin-kokeni-uzerine, (Erişim Tarihi: …).
Kars, Z (2010) Fârâbî’de İnsan – Devlet İlişkisi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , 7 (1) , 21-37 . Erişim adresi: dergipark.org.tr/tr/pub/ataunisosbil/issue/2817/37924
Durdu, Z (2009) Modern Devletin Dönüşümünde Bir Ara Dönem: Sosyal Refah Devleti, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , (22) , 37-50 Erişim adresi:dergipark.org.tr/tr/pub/musbed/issue/23527/250659
SAYGILI, A (2014) Jean Bodin’in egemenlik anlayışı çerçevesinde Kralın İki Bedeni Kuramına kısa bir bakış . Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi , 63 (1) , 185-198 . DOI: 10.1501/Hukfak_0000001744
BAYOĞLU, E (2012) Platon ve Aristoteles’in Devlet Anlayışlarının Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi.
KAPANİ M (2019), Politika Bilimine Giriş, 57.Baskı, Ankara
BURDEAU, G (1970) L’Etat (Paris,Editions duSeuil,(1970), s.14
GÖZLER, K (2020) Anayasa Hukukunun Genel Esasları: Ders Kitabı, Bursa, Ekin, 12. Baskı
mamakhavadis.com/makale/platonun-devlet-anlayisi
felsefe.gen.tr/aristotelesin-devlet-anlayisi/
tarihibilgi.org/devlet-nedir/
felsefe.gen.tr/hegelin-devlet-felsefesi-devlet-anlayisi/
milligazete.com.tr/makale/4151606/muhammet-esiroglu/devlet-neden-var
tr.euronews.com/2020/08/26/yunanistan-12-mil-cikisi-ile-turkiye-nin-sinir-uclarina-dokunuyor-gorus
Fatma Nur Kandemir
Fatma Nur Kandemir (Tümünü gör)
- Devletin Kökeni Üzerine - 24 Aralık 2020
2 Yorum
[…] Devletin Kökeni Üzerine […]
[…] Devletin Kökeni Üzerine […]