Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun
Hukuk, toplumun kurallar çerçevesinde ortak yaşamını sağlamak ve kişi hak ve hürriyetleri, toplum düzenini oluşturmak maksadıyla kanunlar vasıtasıyla varlığını sürdürür. Bu ölçüde yasama gücünü elinde bulunduranlar toplumun beklentileri, güvenliği için gerekli adımları atar. Atılan adımların normlar hiyerarşisine uygun ve pozitif hukuk bağlamında olması elzem niteliğindedir. Bu yazımız 31 Temmuz 1951 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve belli dönemlerde tartışma konusu olmaya devam eden 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’un yürürlük sürecinde yaşananları, kanunun temsil ettiği hukuki değeri ve sistematiği üzerinedir.
Türk demokrasi tarihinin en önemli atılımlarından biri Demokrat Parti’nin iktidara gelmesidir. Demokrasi sürecinin ve özellikle laiklik ilkesinin toplum nezdinde kabulü belli bir süreyi gerektirmiş, ortaya çıkan huzursuzluklar irtica söylemlerini doğurmuş ve hükümeti belli düzenlemelere itmiştir. Yeni filizlenen Cumhuriyetin devlet yapılanması sürecinde oluşmasını beklediği sorunların yanında örgütlenen ve tarihimize Ticaniler adıyla geçmiş tarikatın Atatürk’e karşı saldırıları başlamış ve aslında devlet ilkelerini değiştirme kastı taşıyan tecavüzler toplum vicdanına zedelemiştir.
Sistematik bir şekilde Atatürk’ün büstlerine yönelik saldırılar yerini zamanla Medeni Kanun’la birlikte kadının toplum içindeki rolünün dini değerlere uymadığı gerekçesiyle kadınlara yapılan saldırılara bırakmış ve Atatürk’ün oluşturduğu değerlerin yıkılacağı endişesi doğmuştur. Hükümet, saldırıların Atatürk’ün şahsına değil devletin ortak değerlerine yapıldığını ileri sürmüş ve 5816 sayılı Kanunu meclis gündemine getirmiştir. Meclis tutanaklarını incelediğimizde kanun tasarısının yürürlüğe girmemesini savunan milletvekillerinin Atatürk’e verilen değerin kanunlarla korunmaya çalışılmasının toplum vicdanı açısından bir hakaret olduğu, Atatürk hayattayken bunların yaşanması durumunda Atatürk’ün tutumunun kanuni düzenleme dışında olayın oluş nedenine inerek gerekli eksiklikleri tamamlamak yönünde olacağı ve en önemlisi 1924 Anayasasının 69 . maddesinde vurgulanan eşitlik ilkesine aykırı olduğu yönündedir.
Türkler kanun nazarında müsavi ve bilâistisna kanuna riayetle mükelleftirler. Her türlü zümre, sınıf, aile ve fert imtiyazları mülga ve memnudur.
1924 Anayasası m. 69
Kanun, Anayasaya aykırılığı dolayısıyla Anayasa Komisyonu’na gitmiştir. Hazırlanan raporda Anayasada belirtilen hakkın Türk Kanunu Medenisi’nin (Türk Medeni Kanunu) 27.maddesine göre şahsiyet, çocuğun sağ olarak tamamiyle doğduğu andan başlar ve ölüm ile nihayet bulur. Çocuk sağ doğmak şartıyla ana rahmine düştüğü andan itibaren medeni haklardan istifade eder hükmünden hareketle Atatürk’ün hayatta olmaması bu nedenle kişiliğinin son bulduğu ve 5816 sayılı kanunun aykırı olmadığını belirtilmiştir.
Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun
Madde 1: Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir. Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.
Madde 2: – Birinci maddede yazılı suçlar; iki veya daha fazla kimseler tarafından toplu olarak veya umumi veya umuma açık mahallerde yahut basın vasıtasiyle işlenirse hükmolunacak ceza yarı nispetinde artırılır. Birinci maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar zor kullanılarak işlenir veya bu suretle işlenmesine teşebbüs olunursa verilecek ceza bir misli artırılır.
Kanun sistematiğine bakıldığında birinci maddenin eylemi tanımladığı ve ikinci maddenin nitelikli halleri sıraladığı görülmektedir. Kanunda korunan hukuki amaç Atatürk’ün manevi şahsiyetine hakarettir. İkinci maddesinde büstlere ve heykellere verilen zararın cezasının daha ağır olduğu bu nedenle kanunun ruhundan çıkıldığı tartışmaları olsa da büst ve heykellerin kamu malı olması ve kamu malına verilecek zararın da bir suç oluşturmasından dolayı nitelikli bir hal oluşmuştur. Atatürk’ün manevi hatırasına hakaretle kamu malına verilen zarar arasında bir yarışın olmaması gerektiği doktrinde de belirtilmiştir. Beş maddelik kanunun devamında yürürlük maddeleri yer almış ve savcının re’sen inceleme başlatacağı belirtilmiştir.
TBMM tutanaklarında büstlere ve heykellere karşı saldırılarda gerekli cezai müeyyidelerin olduğu, kişinin hatırasına yönelik saldırılarda hayatta bulunan yakınları tarafından dava yolunun açık olduğu, Cumhuriyetin ve yapılan inkılapların sadece Atatürk’e addedilmesinin yanlış olduğu ifade edilmiştir. Aynı zamanda gelecekte diğer siyasi parti liderleriyle ilgili böyle bir kanunun getirilebileceği endişesi gündeme getirilmiş ve Türk tarihine kazınmış isimlerle ilgili neden böyle bir kanun olmadığı eleştirilmiştir.
Günümüzde ise 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 130. maddesinde yer alan kişinin hatırasına hakaret suçundan hareketle 5816 sayılı Kanun’un yürürlükten kalkması gerektiği düşünülmektedir. TCK 130’da belirtilen suç, bir kimsenin hatırasına en az üç kişiyle ihtilat ederek hakaret etmenin temel şekil olduğu bu nedenle Atatürk’ün hatırasına yönelik gerçekleşebilecek saldırıların boyutu göz önüne alındığında TCK 130’un vicdanlarda ve adalet anlayışımız içerisinde gerekli karşılığını bulmadığı aşikardır.
Türkiye Cumhuriyeti barındırdığı değerlerle nefes alır. Bayrağımıza, dilimize, toprağımıza karşı yapılacak saldırılarda tek vücut olmayı başarabilmek Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ulu önderimize yönelik saldırılar için de gereklidir. Kanunun lafzına bakıldığında Atatürk’e karşı yapılacak eleştirilerin önünün kapanmadığı, Atatürk sevgisinin zorla aşılanmadığı da anlaşılmalıdır. Atatürk’ün içinde bulunduğumuz rejimde güncelliğini hala koruduğu ve koruması gerektiği kaçınılmaz bir gerçektir.
Atatürk’ün aydınlattığı yolda ilerleyebilenler, sözlerini sağduyuyla idrak edebilenler anlatmaya çalıştığım önemi kavrayacaktır. Geldiğimiz noktada sadece doğduğu yerin, okuduğu okulların, ölüm tarihinin bilinmesi Atatürk’e yapılan en büyük saygısızlıktır. Emparyalizme karşı verdiği mücadele, hukuki anlamda devrimleri, siyasi dehası, kadının toplum hayatındaki rolüne yaptığı etki ve en önemlisi aldığı kararların demokratik ve kültürel düzeydeki şekli cumhuriyetin çocukları olarak kavramamız hepimizin asli ödevidir.
Bu yazılarımız da ilginizi çekebilir:
- Türk Vatandaşlığının Kazanılması
- Toplumsal Tepkinin Tutuklama Kararına Etkisi
- Ölümsüz Bir Kanun: Mecelle
Bu makaleye şu şekilde atıf yapılması önerilir: Yağmur Beyza Şahin (2020). Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun, hukukcukafasi.com/ataturk-aleyhine-islenen-suclar-hakkinda-kanun, (Erişim Tarihi: …).
ŞEN Erşan (2017). Atatürk’e Hakaret Suçu, hukukihaber.net/ataturke-hakaret-sucu-makale,5269.html, Erişim Tarihi: 10.10.2020
TBMM Tutanak Dergisi, IX. Dönem, 7. Cilt
Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu
Yağmur Beyza Şahin
Yağmur Beyza Şahin (Tümünü gör)
- Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun - 9 Kasım 2020
- Adalet Nedir? - 12 Haziran 2020
- Tarihsel Süreç İçerisinde Çocuk Hakları - 23 Nisan 2020
2 Yorum
[…] Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun […]
[…] Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun […]